27 Ekim 2009 Salı

yine kimler zengin oldu diye hayıflananlar


Ortamda televizyon açıktır, diyelim ki haberler var. Filanca belediye şöyle bi hizmet getirdi, filan sistem şöyle şöyle yenilendi baştan aşşa diye bişey duymayagörsün bu tip, hemen kafasını kaldırır ve o muhteşem yorumunu yapar "yine kimler zengin oldu cık cık cık".

Televizyon olmasın da gazete olsun, gazetede okusun bu haberi, kafasını kaldırıp kendisini dinleyen, dinleyip de sallayacak olan var mı diye kısacık bir bakar ve tercihen önce haberden bir kısa kupleyi, ardından yine kimler zengin oldu breh breh teranesini ortama salar. Kendi kendine mırıldandığı da olur, olabilir neden olmasın... İçindeki yine kimlerin zengin olduğu merakı ve hırsı yeteri kadar büyükse o da olur...

Yeni yetme sosyal bilimcilerin, iletişimcilerin dillerinden düşürmediği farkındalıkın birer karikatürü gibidir bu tipler. Her şeyin farkında olduklarını bildirmeyi marifet sanar ve farkındalıklarını hasetleriyle, hırslarıyla, öfkeleri ve paranoyalarıyla beslerler. "Ben demiştim" demeye hak kazanmayı zafer sayar, bundan zafer olmayacağını anlayamayacak kadar zavallı oluşlarını hep gözardı ederler. Bu tarz zavallılıklar onların farkındalıklarının dışındadır. Başkalarının ne de hain, ne de hin olduğunu bilirler de kendilerini bilemezler. Başkalarının ne de hain, ne de hin olduğunu bilmekle takdir göreceklerini sanırlar. Sanki onlar neler döndüğünü ortaya çıkarıverince çark dönmeyecek, dolap duracaktır; sanki bütün düzen durup onlara alkış tutacaktır.

YineKimlerZenginOlduDiyeHayıflananlar zengin olmanın her yolunu bildikleri halde asla zengin olmayacaklar, zengin olmayı istemekten bile imtina edecekler. Onları zenginlikten uzaklaştıran her kuruş farkı madalya gibi taşıyıp gerektiğinde beyan etmekten gurur duyacaklar. Farkındalıklarını bir ömür ekmeklerine katık edip namuslu bir hayat sürmekle övünecekler.

Zengin olmanın her yolunu bilmediklerini ben onlara söylesem de inanmayacaklar.

26 Ekim 2009 Pazartesi

atlas shrugged - ilk kitabın ardından

Şu yazımda bahsetmeyi unuttuğum o rezil önsözden başlayayım.

Kitabın Sinan Çetin sponsorluğunda Plato Yayınları'ndan çıkmış Türkçe tercümesinde Ayn Rand'ın önsözünden önce bir de Serdar Erener önsözü var. Hem de nasıl biliyor musun, sayfalarca. Anlaşılan sinançetingil ve serdarerörener kafa kafaya verip, "hacu biz bu kitabı halka hizmet adına bastırdık ama bizim millet andaval şimdi anlayamazlar olayı, adamlar niye işi bıraktı höldinklerini kodu gitti derler" diye düşünüp biz gerizekalı kitap okurları için böyle senli benli, "ben bir zamanlar"lı, şirin mi şirin bir önsöz hazırlamaya karar vermişler. Serdarerörener yıllardır biz gerzek halk ile iç içe, bize sürekli bir şeyler satma peşinde olduğundan bizi bizden iyi tanıyışına güvenerek kitapla, Ayn Rand'la aramızda adeta bir köprü vazifesi üstlenmiş.

Ya ulan, ben bu kadar pespaye, bu kadar KendiniHadsizceCiddiyeAlan bir davranış mamulü görmedim. Adamın her bir beyin kıvrımından tiksindim, "hay almaz olaydım" dedim... Benim işim satmak ve amatör insan sarrafı kısımlarında kusasım geldi.

Okumayanlara orijinalinden okumalarını, Türkçe okuyacaklarsa o önsözü atlamalarını tavsiye ediyorum. Daha temiz bir başlangıç olur.

Televizyonunu yeni açanlar için tekrar edeyim, Atlas Shrugged, ilk defa 1957'de basılmış, Birleşik Devletler'in (ehöm) Büyük Buhran (The Great Depression) zamanını anlatan, bu esnada da "kurtuluş Kapitalizm'de" buyuran bir "felsefi roman". Ayn Rand kendi yazdığı önsözde "The Fountainhead bu kitabın uvertürüdür" demiş (overture?). Ağır ve yoğun bir felsefi içerikten çok 1000küsür sayfada Kapitalizm'in güzelliklerinden bahseden ve bireyin tarafını tutan, kahramanları birey/bireyci/kar peşinde olup mıymıntı asalakları "ama insanlar, ama duygular" diyen, şimdiki zamana göre biraz köşeli bir metin.

Rockefeller Plaza. Taggart Transcontinental binası olsa bu kadar olur.

Bunları zate yazdıydım, ben karakter dedikodularıma geçeyim. Okumayanlar için bir miktar spoiler var, arz ederim.

- İlk kitabın sonuna doğru Francisco d'Anconia kayboldu, ne peşinde, nasıl geri dönecek acep. Acep nedendir.

- Dagny Taggart'ın kadınlığı, şu bireycilik, kar amaçlı olma hali çerçevesinde ne de güzel tasvir edilmiş. Zamanına göre çok ütopik, hatta şu an için bile biraz ütopik bi kadın sayılır Dagny. Naz yapmıyor filan...

- John Galt Hattı macerasından başarıyla çıkan Dagny hem hattı, hem çelikçibaşı irkek Rearden'ı kaptı. Şimdi motor peşinde. Atmosferdeki statik elektrik filan biraz yalan şeyler ama bunu biraz da Back to the Future serisindeki akı kapasitörü gibi okumak lazım sanırım. Zaten motor peşindeki macera sayesinde karşı takım mensuplarını, yazarın gözünde ve kitabın evreninde sistemin mızmız parazitleri diye tanıyacağımız insanlardan bir demet görmüş oluyoruz.

- Kitabın evreni dedim de aklıma geldi. Tamam şimdi çok da felsefi roman olarak görmedik, ne bilim fikir yoğunluğunu yeterli ve çeşitli bulmadık ama yazarın bir kitap için kurduğu dünya vardır ya, o dünyanın da renkleri, kokuları, sesleri ve dahi fizik kuralları vardır, işte Ayn Rand'ın Atlas Shrugged'da kurduğu dünyaya bayıldım ben. Akşam olsa da servise binsem, kitabımı okusam diye bekler oldum gün içinde.

- Romanın bi analizi gibi bişeyi var şu sayfada, Rockefeller Plaza resmini de onlar koymuş. Spoiler olur diye okumadım sonuçta John Galt kim bunu bilmiyorum.

- imdb'de filmine ait bir sayfa var, tek oyuncusu belli: Dagny Taggart rolünde Charlize Theron. Bu da benim acayip hoşuma gitti, düşünsene Charlize Theron'dan harika bir Dagny çıkar bence. Yalnız film olması için kitabı epeyce kesip kırpmaları lazım, pek kimseyi tatmin edeceğini sanmıyorum o yüzden.

Jolie for Dagny Taggart yea

- "2008 yılında çekilecek film için" ohooo yalan olmuş o, Angeline Jolie olacakmış Dagny. Aslında yakışmış da gibi ama Angeline Jolie kafasında bi kadın Dagny Taggart'ı oynarsa Ayn Rand mezarında ters dönebilir.

- Şurada bi cast tahmini koymuşlar ama biraz Lost etkisinde kalmış. Bi kere Kate'den Dagny olmaz arkadaş. Charlize Theron iyi. Lillian Rearden olarak Jennifer Conelly fena değil ama benim aklımda daha çok Dita von Teese tarzı bir kadın canlandı. O olmasa bile saçlarını kesin öyle yapmalılar. Hank Rearden için Daniel Craig gayet yerinde olmuş. Bi tek Francisco d'Anconia'yı yakıştıramadım burda. Daha İtalyan tipli biri olsun, Al Pacino bile olabilir ama bilemiyorum kafamdaki tipe benzeyen bi aktör gelmedi aklıma.

- James Taggart'ın bi sıkı dayak yemesi lazım.

- İlk kitabın sonu çok alevli, beyle alev alev, gayet tatlı bir final olmuş.

Pek ilginç tespitler yapamadım ama bunları yazmalıydım dostum... malıydım... malıydım...

16 Ekim 2009 Cuma

seyretmiyordum yemek yerken açık kaldımış

Ortalama Amerikan dizilerinde her bölüm sonunda mıymıymıy sözleri çıstımtımçıstımtım ağır ritmiyle bir indie olsun bir country olsun şarkısının çalınması adeti var dimi?

Ortalama dizi dediğim adı üstünde ne bilim One Tree Hill gibi Cold Case gibi pek iddiası olmayan diziler. Bölümde birtakım olaylar olur, sonunda bişey olur tercihen bi dış ses konuşur, birbirinden içli, etkileyici olsun diye çekilmiş görüntüler akar. Kör göze parmak referanslar arzı- endam ederler, sevinç, hüzün, kutlama, acı gibi duygular olabilecek en klişe şekilde verilirken arkada akustik bi şarkı alabildiğine bayar, bayar, bayar...

revigen saçımı baştan çıkardı

Ben bu Phyto miyto yazısını yazdığım sıra elime bir broşür geçti, dökülen saçlar için envai çeşit pok püsür, Revigen, tekmili birden. Evigen diye bir şey duydum demiştim ya, bu onun amca tarafından teyzeoğlu gibi bişey olsa gerek diye heveslendim. Bir de boşluk yerine kaşe basmışlar, filanca eczanesi, saç ve cilt analizi.


İyi lan dedim analizden zarar gelmez, bakalım ne yumurtlayacaklar diye tıngır mıngır mekanın yolunu tuttum. (şimdi burdan mekanların yolunu tıngır mıngır tutan boş beleş bir insan olduğum anlaşılmasın, işim vardı, işte değildim, bunu fırsat bildim. yoksa son derece meşgul bi insanım.) İçerdeki beyaz önlüklü çokbilir bana kısa bikaç soru sordu, sonra da elindeki fallik nesneye saç diplerimde bir yer beğendi, ardından çok beğendiği resmi pilgisayarda dondurdu. Sonra aldı sazı eline.

- ne şampoan kullanıyoruz?
- fiiito bu aralar
- hmm marketten mi aldınız?
- yok marketten almadım (fakir miyim lan ben, amele miyim? sen daha phyto'yu bilmiyosun bi de bana artislik yapıyosun. )
- saçlarınız iyi görünüyooo ama şampuana alışamamış sanırım (köklerdeki kabartıları gösteriyor bana). yeni saç çıkışı vaaar, Revigen kullanırsanız acayip çıkar yani öyle böyle değil eksenli bi konuşma işte...

İyi de dedim elimde patlarsa nolcak, var mı bunun deneme boyu bişeysi. Bakayım. Bak bakalım. Yok, hepsini vermişiz. Sağlık olsun, parası neyse verirdik (beleşçi değilim beni anladın mı?). Bunu alın kullanıııın? Eee ya saçımı dökerse, ne bileyim iyi olduğunu? Bi ay kullanırsınız işte zaten bi iki kullanımda anlaşılmaz. Yabma ya? İviiit. İyi sar bakalım ordan bi tane, nabalım...

Bu tarz böyle eczane olsun, makyaj standı başında dinelen uzman olsun, cilt bakımı şeysi olsun ben bu kadınlardan korktuğum için genellikle ne derlerse yapıyorum. Al diyorlar alıyorum, ver diyorlar veriyorum. Yapmazsam bana üniversite öğrencisiymişim de zaten almamak üzere bakıyormuşum gibi davranıyorlar, nasıl olduğunu bilemezsin. Gerçi o ezikliği aştım artık biraz. Zaman zaman ay ben bunu da kullandıııım ama şöyle bişey arıyoruum yapıyorum ama hiç etkilenmiyolar biliyo musun? Sen istersen en daşhaklı marka malzeme kullanıyor ol, illa onun elindeki en iyisidir. Yahu sen de biliyosun ben de biliyorum bu konumlandırmayı, bu tartışmaya girmeyelim işte. Efendi gibi malını sat bir şey demiyorum ama benim kullandığım şeye bok atarsan ben bunu yer miyim? Senin o şeyi bana ittirmeye çalıştığını anlamaz mıyım? Marifeti neyse anlatırsın, ister alırım ister almam. Bir de deneme boyu isteyince bir ukalalaşmıyorlar mı yarabbim, dilenciyiz sanki. Ulan dalyarak sanki sihirli iksir satıyorsun, iksir bile olsa garantisi var mı? Ne bileyim bana iyi olacağını? Bi de bunu söyleyince iyice terbiyesizleşip "bi sorun yaşamazsınız" diyeni var, bi sorun yaşasam sanki mesulü sensin, sanki muhatabım sensin, allahallah.

Netice olarak bir adet sardırdığım bu Revigen'i bugün denedim, ve ilk yıkamada saçımı baştan çıkardı. Benim saçlar artık yımırta sarısı rengine mi, az çırpılmış yımırta kıvamına mı vuruldu bilmiyorum herifin köpükleriyle banyo giderine kaçtılar. Tutup çıkardım tabii ve derhal crom ölüleri say buyurdum. Ha bi de kız "günde 30 tel normal" demişti, 30 ölüden fazlası olsa gerek. Gerçi arada sayıyı tutturamadığı günler olmuştur, ortalamaya vursak 30'u geçmiyor şimdi o var. Böylece kensini gidip kızın kafasına atmaktan vazgeçtim.

7 Ekim 2009 Çarşamba

saç döktürmeme şampuanı dahi saçımı döker oldu


İş kozmetik krem pok püsüre gelince eşşekçe bir eşşek şansım var, aldıklarımın çoğu ya işe yaramaz ya da kariyerini başka bir alanda sürdürür. Mesela gün itibariyle kabullendim ki benim o site senin bu review benim araştırdığım, orda burda deşine deşine bulduğum Phyto nam çog bitkisel çog faydalı bir o kadar medikalimsi şampuanın üstelik de "Thinning Hair Women" modeli saçımı döküyor. Hem nası bi dökme biliyo musun, hani marketten aldığın şampuanla yıkar durularsın haşırt diye bir avuç saçı eline verir ya aynen öyle...

Şimdi tabii ben bilinçli tüketici olarak arkadaşı alır almaz sağına soluna son kullanma tarihine bi baktım. O konuda bir yanlış olmaz. Hatta süt olsa içilirdi, o derece tazeydi. Yani o tarihte yapılmış pastörize sütü içebiliyorduk, şampuanı kafama neden sürmeyeyimdi? Çünkü bir gıdımcık saçım var onu da gözüm gibi koruyorum yarabbi tarak açmazsa taramıyorum bile. "Canım sen biraz sakinleş öyle tararım acelesi yok balım" diyorum. Şekillendirici filan asla kullanmıyorum, banyoda diplerine masaj yapa yapa neazzikçe ovaraktan yıkıyorum fakat bana mısın demiyor ulan yine dökülüyor yine dökülüyor.

Saçımın tek derdi dökülmek olsa iyi, cansız, ince telli, az, uçları da böyle tüy tüy kabarıyor. Badem yağı sürdüm bikaç kere ama bi fayda göremedim. Yalnız Tresan Saç Toniği diye bir şey var, görüntüsünü acayip düzeltti. Bir ara ondan da bahsederim. Neticede en acil dert olarak dökülmeyi belirledim ve hedefe kilitlenerek Phytocyane adlı mödeli seçtim.

Phyto da bir Phyto ama, şampuan değil sanki nazlı bir pirenses, sanki narin bir kelebek. Bir kere kıvamı şampuan gibi değil bildiğin sıvı. Sıpsıvı, akışkan böyle su gibi. Eline döktün mü kelebek örneğinde belirtildiği üzere parmaklarının arasından kayıveriyor, öyle nazlı. Az az avuç içine alıp çap çap kafaya atacaksın, oradan da nazlı bir çay gibi akacak. Sürekli bir akıp gitme, bir terketme temayülünde. Ambalajı da bu kıvamda bir mamul için tercih edilebilecek en kötü ambalaj, metalden bir şişe. Hani lens çözeltisi de böyle su gibidir ama şişesi yımışak pilastiktir hop sıkılır akar, hop bırakılır hüpür diye sıvıyı geri çeker. Çeker ki biz şişeyi doğrultuncaya kadar içindeki akmaya devam etmesin, bilmem tarif edebiliyor muyum. Şimdi şişe metalden oldu mu sen nereye sıkıp bırakıyorsun? Eline dökeceksin, doğrulturken lelelele diye akmaya devam edecek, ağzı yüzü de böyle batacak, dışı yol yol şampuan olacak. Sinirlenip haydaa diye kafaya indirsen o da kötü, bunun fazlası zararsa yaldır yaldır döker saçlarını, ılgıt ılgıt, avuç avuç alırsın eline son gıdımı. Mecbur boğuşacaksın şişeyle.

Yo dostum.

Bu gidişe bir yerde dur demek üzre gittim Watsons'tan pompalı şişe aldım. Şişesiyle pompası ve içinde sabun/duş jeli ile alsam daha ucuza gelecekken çük kadar şişeye de gerenksiz bir para ödedim. Şampuanı içine doldurdum, doldururken de "şimdi ak tabi lok lok kodumun şampuanı seni" diye delirdim.

Kullanımdaki bu birtakım zorluklar sebebiyle pek istikrar gösteremediğimden ilk zamanlar acımasız davranmayayım dedim ve fakat ilk zamanlar bile kullandığım diğer şampuan olan Tresan, Phyto'nun eline vermekteydi. Her neyse. Pompalı şişenin de gazıyla 1-2 haftadır istikrarlı bir şekilde kullanır oldum bu arkadaşı. Sonucunda da babayı aldım. Şimdi yine acımasız davranmayayım diyorum, saçımı kestirdim çünkü. Saç kısalınca banyoda dökülenler eline geliyor, uzun olsa diğer tellerin arasına kaynar gider, tararken eline gelir. Nitekim yıkarken hiç saçım dökülmezken tararken avuç avuç elime alıyordum saçları, şimdi tarama olayı düzeldi Allah var. Peki bu şahane bir gelişme mi, bir improvement mı? Hayır. Peki bu adamın uzun vadede vaadettiği yok saçları güçlendiririm yok saç çıkarırım lafına ben güvenir miyim? Çok afedersiniz nah yarrak güvenirim.

Kör kuyularda kalasın Phyto, bir genç kızın duygularıyla oynadın. Amma inadım inat seni bitirene kadar kullanacam yine de, dünyanın parasını verdim çünkü. Ah ulan.

bunları da bilelim

Related Posts with Thumbnails