16 Haziran 2010 Çarşamba

nasıl komik olunmaz

Gönül isterdi ki sevgili okurlarıma burada nasıl komik olunacağını detaylarıyla, çözümlü örnekleriyle anlatayım ama paramız buna yetti. Zaten burda komiklik şaka okulu açacak değilim, Yılmaz Erdoğan yaptı onu, sonuç meydanda. Burada kimlere gülmeliyiz, kimlere gülmemeliyiz konulu eserimle topluma bir ışık tutmayı, komik olmayan işlerin kamuoyunda yankı ve para bulamayarak devam etmemesini sağlamayı amaçlıyorum. Bir nevi sosyal sorumluluk yani.

Yine de nasıl komik olunmayacağını bilmek de, komik olmak için önemli bir adım. Anlayanlar için buradan çıkarılacak çok dersler var zira.

Öncelikle komikliği, komikçiliği yazılı ve sözlü olarak ikiye ayırayım. Yazıdaki komiklikle sosyal ortamda espri yapmak ne kadar gereksiz kaçıyorsa, arkadaş arası argosuyla yazı yazmak da o derece yavan kalıyor. Yazılı komikliklerde sıkça yapılan hatalardan birini de böylece derhal idrak etmiş olduk.

Diğer yazılı komiklik hataları;

- Tamlamalar, gereksiz oksimoronlar

Kahverengi botlarını bağlarken aç kalan/geç kalan tırtıl, kuzey kutbunda üşüyen penguen gibi tamlamalar; komik bir hadiseyi betimlemek için bağlamından iyice çıkıp ayazda kalmış bekçi uzvunun rengi benzetmesi yaparken bekçinin kan dolaşımı ve vasküler problemlerien girip çıkmalı pasajlar komik değildir. Göndermelerle, zeka dolu ipuçlarıyla zenginleşirilip bir dantel gibi işlenen bu cümleler okuyanı yorar. Bu tarz lafların ses getirmesi güldürmekten ziyade "bakın bakın ben bunu anladım ehe mehe" amacına hizmet eder. Bunları kimse gerçekte beğenmez, beğenen varsa da espri anlayışını yıllar önce kaybetmiştir.

- Benzemeyen benzetme

Benzetme yapayım derken benzetilen şeyin sönük kalması, benzetmenin alıp başını gitmesi hali. Bir de böyle, aslında benzetmeye hiç gerek yokken yapılan "yağmurda kalmış saksağan kuşu gibi ıslandım", "uykudan uyanmış baykuş yavruları gibi gözlerim pörtlek pörtlek bakkala koştum" tarzı benzetmeler asla komik olmuyor. Benzetme sanatının sırrı, tarifi zor bir durumu yaygın olarak bilinen bir başka durumla tarif etmektir. Mübalağa serbesttir. Ama sırf komik olsun diye tarifi zor durumu tutup az bilinen, az rastlanır "subtle" bir duruma benzeterek tarif etmek istenen sonucu vermez. Hele tarifi hiç zor olmayan, gözlerin sabah vakti hafif şiş olması, yorgunluktan ayakların şişmesi gibi durumları saçma sapan benzetmelerle bezemek iyiden iyiye iticidir.

- Çözebilmiş değilim/Anlayabilmiş değilim

Bunları yazısının bir yerlerinde kullanmış kişi, garipsenmesi, komiksenmesi gerekirken kanıksanmış birtakım şeylere dikkat çekmeye çalışıyor demektir. Herkes buna alıştı, bir ben alışamadım, bir ben anlayamadım karagözlüm civanım diye dertlenen yazarın asıl şikayetçi olduğu tabii ki anlayamamak/çözememek değil, herkesin görmezden geldiği konunun kendisine verdiği rahatsızlığın ne büyük entelektüel kaygılar taşıdığını vurgulamaktır. Öyle olsa "anlayamadım" der, "anlayabilmiş değilim" demez.

Bir zamanlar yazılara hoş bir naiflik, bir efendilikle eleştirmece katan bu kalıp kullanıla kullanıla eskimiş, anlamını yitirmiştir.

- Efendim, zira gibi kelimeler


Yazılarına "Efendiiim" diye başlayan adam o mahalledeki hem serseri hem efendi, fırlama ama büyüklerine saygıda kusur etmeyen, küçüklerin gözdesi, tatlı abisi olmaya oynuyor ve birazdan komiklik yapacak demektir. Aşık olduğu kıza şiirler yazıp aşkın en saf halini tanımak ve tanıtmakla görevli bu abimiz aynı zamanda bacım konseptli koruma kollama tavrı ile de değerlerini kaybetmemiş toplumun gözdesidir. Başka mahalleden kızlara aşık olur. Bu tipi bir ara uzun uzun anlatayım ben, maddelere sığabilecek birisi değil zira.

Yazılarda efendim tavrı, gösterişli bir tevazunun, hacivat karagöz sanatçısı gibi, meddah geleneğinden gelme gibi gösterilmeye çalışılan nüktedanlğın işaretidir genellikle. Okura efendim çekme, başımızın tacısınız yapma halidir. Gençlerde fevkalade özenti oluşturmuş olacak ki 21 yaşındaki adam "siz de öyle yapınız efendim" diye tavsiyelerde bulunur. Efendim demese "akıl mı veriyon lan ibiş" diyecekmişiz de, efendim deyince o akıl vermeli ifadeler sevimli bir hal almış, ibişi hemen efendilik kalkanının ardına saklamış gibi.

İçinde efendim bulunduran yazıda muhakkak zira, bilakis, lakin, bilhassa da kullanılır. Genellikle de yanlış kullanılır. Bunların da doğrularını yazayım, iyi niyetle kullanmak isteyen olursa faydasını görür.

Zira: Çünkü demek. Yazıda çünkü yerine kullanılacak, "ama" yerine geçmez.
Bilakis: Aksine demek. Zıt ifadeli cümle ile kullanılır. Bir önceki cümledeki fikrin paralelinde giden cümleye bilakis eklenmez. Bilhakis yazılmaz.
Lakin: Ama demek. Lağkin, lahkin denmez.
Bilhassa: Özellikle demek. Vurgulanmak istenen duruma işaret eder. Vurgulamaca yapılmayacaksa kullanılmaz.

Zaten bu kelimelerle komikçilik yapanda kabahat, o dedesel yabancılık, şirin yadırgamacılık filan nasıl rahatsız edici anlatamam.

- Zımbırtı

Hem sözlü, hem yazılı komiklikte sıkça yapılan hata da zımbırtı kelimesinin komik olduğunu düşünmek, cümleye bir anda neşe katacağına inanmaktır. Adı bilinmeyen bir şeye zımbırtı demek komik değil ama, adı bilindiği halde bilinmiyormuş gibi yapılıp onun önemsenmediğini göstermek için zımbırtı demek resmen korkunç. Zaten zımbırtı da uyuz bi kelime. Türkiş vahşi batı filmlerinde papel diyen kovboylar gibi gizmo, gadget yerine zımbırtı da dile yakışmıyor. "Şey" de onun yerine, zımbırtı ne lan?

Sözlüleri de bir başka zamana bırakırken to be continued diyerek de gerçekten kötü bir komiklik çabasını da ekleyeyim ki uygulamalı bir ders olsun.

14 Haziran 2010 Pazartesi

onlara da hak vermiyor değilim

Şarkıcı markıcı ünlü takımının en çok gündem yapan, adından sözettiren olayı kiminle iş pişirdiğidir. Hatta birtakım nüktedan insanlar "kim kiminle programı" diye isim takıyor, o programların esas olayı da bilindik kişileri yanyana yakıştırmaca, gecelerde kovalamaca, sıkıştırıp gözüne ışık tutarak sarhoş sarhoş konuşturmacadır. Konuşturmak da ne, bilmemne yasa tasarısını, milli savunma bakanının adını sorarak değil basbaya yanındakiyle ne ayaksın diye deşelemek. Onu da yaptılar gerçi, mekanlarda alkolden haptan iyice sünger gibi olmuş dimağlara cumhurbaşkanının adını, Atatürk'ün annesinin adını sordular ama o komiklik pek tutmadı galiba, vazgeçildi.

Bu olayların ciddi ciddi muhasebesini tutan da var, mesela birisi birisiyle görüldü ve sadece arkadaşız çekti mi hemen arşivde alakalı eşelenecekler listesine alınıp daha yakından takibe başlanıyor. Olur da bir sonraki sefer, bir başka zaman birlikteler listesine girerlerse hemen eşelenecekler listesinden eşleştirilip "arkadaşız dediler ama arkadaş arkadaşı böyle diller mi allasen" şekli bu olay başlarına kakılıyor. El ele ilk görüldükleri yerde karşılarına dikilinip "hani aranızda bir şey yoktu" diye hesap soruluyor.
SadeceArkadaşızgillerden birileri

Şimdi bunlara bakılıp özel hayatın gizliliği, sananesi bananesi konuşulur ama, bir de o işlerin belirsizliği var. O hiç konuşulmuyor.

Yolu sevgiden geçmiş herkes bilir ki şurdan burdan tanışılmış biriyle bir iki kere çıkılarak hasıl olmuş yakınlaşma, bir ilişkiye dönüşecek olsa da olmasa da başları fevkalade belirsizdir. İlişkilerin genel dinamiği, insanlığın genel problemi bu. Peki bu ünlüsü şanlısının ne üstünlüğü var ki o safhadaki bir ilişki üzerine, kameralara karşı konuşabilsin? Ne desin yani adam "İkinci defa çıkıyoruz, bu buluşmanın sonunda evin önünde bir öpücüğü bulabilirsem sonraki buluşmada da işler yolunda giderse bir isim koymamız, ilişkimize hüseyin dememiz mümkün. Ama şu an bilemiyorum" mu desin? Tabii ki bilmeyecek, tabii ki geveleyecek, tabii ki "aramızda bir şey yok" diyecek. Arkadaşa karşı bu yorumları yapmak belki mümkün ama, televizyona, kameraya karşı, yani bir iki kere çıkılmış o insanın da duyacağı bir mecrada bundan fazla açıklama yapmak biraz daha göt ister. Üstelik daha bunun "amman ağırdan alayım adam/kadın sarmasın" "aman kendimi naza çekeyim" "ötekisini de terketmediydik daha lan?" endişeleri var, oralara hiç girmiyorum bak. Daha yeni yeni filizlenen bir ilişkinin başında dangoz gibi "iyi bişeyler olucak sanırım şeytanın bacağını kırıyorum artık ^^" denirse diğer taraf oradan ışınlanmasın da ne yapsın?

Ünlü de olsa neticede insan insandır, ilişki ilişkidir. Adamlara yalancı adi pislik demeden önce bunları da düşünelim, zor hayatlar bunlar. İki gün çıktı ayrıldı, maymun iştahlı perihan, çapkın haydar diye etiketlemeden önce kimlere göz süzüp kimlerlen kaçamaklar ettiğimizi düşünelim. Yazık be adamlar gençliğini yaşayamıyor bu yüzden. Hep bu toplumun yargılayıcı tavrı.

Peki arkadaş arkadaşa bunu yapar mı? Ortam olursa yapar der, onlara da hak veririm ne yapayım...

bunları da bilelim

Related Posts with Thumbnails