7 Temmuz 2012 Cumartesi

Evlilik hakkında neden atıp tutmayayım

Evliliğe bakışı "sevişmek için belediyeden izin mi alcaz yeaa" sığlığında olan gecikmiş ergenlerin bir bir nikah masasına oturduğu, atarlı feministlerin evde kocalarına elceğizleriyle sarma yapıp senesine kalmadan pıtır pıtır yavruladığı zamanlardayız. Bu yüzden "Ben evliliğe karşıyım" diyen insanın suratına karşı ağzımı ayıra ayıra gülmekten asla çekinmem. Üstelik, evliliğe karşı olmak, evlenmemek dışında bir aktivite gerektirmeyen, gayet pasif bir "karşılık". Buna rağmen gidip o straplez gelinliği giyiyor, o papyonu takıyorsun sevgili aktivik. Altına Converse de giysen gelinlik gelinlik, damatlık da damatlıktır. Bunun bir de "çocuk çok gereksiz yeaa", "benim hiçbir zaman çocuğum olmayacak" diye gerinip senesine yavrulayan modeli var. Öyle diyeni görünce ben Allah muhafaza hastalık sahibi oldu filan sanıyorum. Sonra bakıyorum ki kafalar değişiyor, kofti atarlar yerini olgunluk dönemi dertlerine bırakıyor. O yüzden bu adamla konuştuğunuzda "özel okula karşıyım yeaa" diyorsa, çocuk anaokulu yaşına gelir gelmez en iteklemece okula koşa koşa gidip yazdıracağından emin olabilirsiniz.

İnsan büyük konuşmadan önce oturup hayatın aslında büyük konuşanlar için nasıl da uzun ve sürprizlerle dolu olduğunu düşünmeli. Hayatımda pek çocuk sevmiş, bebeğe alaka göstermiş insan değilim, ben bile "çocuk istemiyorum" demem. Allah muhafaza hayat adama öyle bir tokat atar ki, ahir yaşında "çocuk çocuk" diye doktor peşinde gollum olursun.

Peki evlenmek istemeyen ne dediğini bilmiyor da, evlenmek isteyen sanki bildiğinden mi istiyor? Oğlan çocuğuna sorsan "beleşe, her gün" diyecek, kız çocuğuna sorsan düğünden öte bir evlilik tahayyülü olmadığı için hemen 12 yaşından beri defterlere karaladığı gelinlikleri gösterecek. Bütün evlenme işi düğüne kadar. Eşyayı anamızın evinde olmayan en abuk subuk kare tabaklardan, en kırmızı koltuklardan, en soyut desenli ve en tüylü halılardan düzdük. En straplez ve en kabarık etekli gelinliği seçtik ve herkesin yaptığı gibi en düğün salonunda, en otelde evlendik. Elde kınalarla boyumuzu fersah fersah aşan tatillere 12 taksitle gittik. Sonra? Aşkısıyla bütün aşkı "çıkışta" buluşmak, şanssızsa kafelerde, sinemalarda, şanslıysa evde vakit geçirmek, ayrılık vakti gelince ayrılamamak, bütün gece, bütün gün mesajlaşmak, haftada bir "arkadaşlarla" çıkmaktan ibaret olan adam, aşkısıyla aynı eve girince "haftada bir arkadaşlarla çıkmak" dışındaki bütün eylemler eve taşınıyor. Aynı evde dipdibe, akşam dipdibe, sabah dipdibe, televizyon karşısında dipdibe olmaktan şaşkına dönüyor. İlişkiyi canlı tutan bir yapıtaşı olan youtube'dan şarkı göndermeceler de, geceleri mesajlaşmalar da artık lüzumsuz oluyor. İlk zamanlar bunun yerine konan bol bol sevişme, bol bol film seyretme, bol bol yemek yeme de bitince, kalan boşluğu ancak itiş kakış dolduruyor. Bu itiş kakış ise, çoğunlukla incir çekirdeğini doldurmaz mevzulardan çıkıyor.

Yüzüğü taktım mıydı evrenin hakimiyim

Garip olansa, son derece kötü giden evlilikte, gerçekte kimsenin değişmemesi. Adam hala kirli kara sakallı, çirkin göbekli, çizgili gömlekli. Kadın ise esnek penyeden bluzlu, halka küpeli, koca götlü. Adamın arabası vardı, hala var. Kara adam meraklısı kız onu nasıl beğendiyse o kadar yakışıklı, o kadar paralı. Kadın ise, adamın ömrünü adamaya razı olduğu tombiş memeleri, tombiş götü, boyalı uzun saçları kadar güzel.

Değişen, evliliğin bunlardan daha başka hasletler, daha başka meziyetler gerektiren bir durum olduğunun farkına varılması. Adam evde atletiyle oturuyor diye kavga çıkıyor şimdi ama, adam zaten eskiden de evinde atletiyle oturuyor, akşama kadar tombala çekiyordu. Kadın da evde delik eşofmanını başına kadar çekiyor, saçlarını da tepesine topluyordu. Evlilik biraz da, birisini pijamalı, hasta, yorgun veya uykulu görmek, buna rağmen sevmek meselesi.

Aradım taradım, bir tane bile paçoz düğün detayı bulamadım. Düğünlerin her biri bir tasarım şaheseri. Peki evlilikler öyle mi? Değil. Peki ben derdimi anlatabildim mi? Hayır.


Evlenmek isteyen, evvela kendisine şu iki soruyu sorsun derim;

Bir, NİÇİN evleniyorum?
Hakikaten, niçin evleniyorsun? Bütün arkadaşların evli diye mi? Sevgili var, işte yapacak başka şey bulamıyoruz, değişiklik olsun diye mi? Evde kapıyı açacak birisi olsun diye mi? Bunlar olduğu zaman, "budur, evet beklediğim buydu" denecek mi, yoksa o da eksik bu da yok diye mızmızlanmaya devam mı edilecek? Çünkü "yok lan tam öyle değilmiş" dendiği anda kolayca geri dönülecek bir karar değil bu. İmkansız değil, ama kolay da değil.

İki, bu adamdan koca olur mu?/bu kadından karı olur mu?
Kirli sakalı var, içki ısmarlamayı biliyor, sokakta maço, müzik zevki iyi, arabası var diye evlendiğin adam sonra rusa gidiyor diye ağlamayacaksın. Rusa gitmeyen adam istiyorsan, senin yanındaki adamdan da emin değilsen, bununla evlenmeyeceksin.

Şimdi "sadakat, karakter, delikanlılık" desem, herkeste bundan altışar okka mevcut zaten. Alemin en şerefsiz, en yavşak adamına sorsan, en delikanlı kendisidir. İnanmayan sorsun. Aynı şekilde, memesi var götü var, saçı var küpesi var, yemek yapıyor diye evlendiğin kızdan "ağbi iki kelime sohbet edemiyorum, yandım abi dünyada cehennemi yaşıyorum" diye şikayet edip geceleri orda burda entel karılarla sohbete oturacaksan sen de baştan, iki çift laf edebileceğin kızla evleneceksin. Ya da entel karıyla evlendim diye sevinip aç kaldım diye üzüleceksen, baştan hesabını iyi yapacaksın. Hepsi olsun istiyorsan da, aramaktan yılmayacaksın, napalım.

Sonlara doğru üzerime yapışan bu çirkin abla tonundan kurtulmak için ne yapsam acaba. "Aşkın peşinden koş" mu desem? Yok lan hiç bozmayayım, aklınız bir karış havadayken sevimsiz kadınlarla, kifayetsiz kaypak adamlarla evlenmeyin.

bunları da bilelim

Related Posts with Thumbnails