29 Mayıs 2009 Cuma

hanım kız kaşı

Şöyle 18-25 yaş arası, orta sınıf, orta kültür, orta gelir, kredi kartının alabileceği en lüküs outlet giyim tarzına sahip mahalle butik, "bu sene parlak sarı çok moda" kadınlarının bir ortak güzelliği de kaşlarıdır; mahalle kuaförünün becerikli manikürcüsünün elinden çıkmış o kıpkıvrımlı, incecik, yoluk kaşları, ah kaşları can kaşları...

Evlenmek için deliren, evlenmeden olmaz dedirten bu hanımların kıl yolma (insanda kıl olur, tüy dediğin kuşta olur) tutkusu inanılmazdır. Bunlar kimseye göstermese de yaz kış ayda bi kere ağdaya gider, baştan ayağa cillop olurlar. Kuaförleri ve ağdacılarıyla muhabbetleri kanka mertebesindedir. Bu kuaför, kızımıza en çok yakışacak sarı tonunu ve en kıpkıvrımlı ince kaş modelini bilir, öyle yapar. Kızımızın kaşları da allahın emri çayır gibidir. Kaşçımız bu kaş bulutunun ortasına kıldan bir samanyolu galaksisi çeker, hep aynı kalınlıkta olması gereken bir çizgi gibidir nazlı nazlı kavislenen; ve ardından uzun kılları bir de makasla kırpar...

İşlem sonunda suratında şöyle kenarlarından keskince şekillendirilmiş, biçilmiş bir çift çayır sahibi olunur. (ama en korkunç kısmı makasla kırpıldığı bölüm)

25 Mayıs 2009 Pazartesi

tiksindirici bir hafıza esintisi, karayel.

Heybe ne çirkin bir detay...

90'larda heybeyle gezen entel kadınlar türemişti. Bol kesimli oduncu gömleği ile kombinlerlerdi heybeyi ki ikisi de bir kadın için son derece çılgın parçalardı.

Heybe ne lan? Eşeğin üstüne koyarsın heybeyi, meyve sebze bostan mamulu, ayakkabı filan taşırsın. Peki sendeki bu köy hayatı özentiliği nedir bacım, nasıl tiksindirici bir oryantalist bakışın varmış, ne dışlayıcı bir küçük entelliğin varmış be! Küçük burjuvadan bile betersin gözümde...

Notte: Çantasına minik örgü eldiven, patik bağlayanlar, size de kılım.

22 Mayıs 2009 Cuma

gramer

Biz eskiden "dilbilgisi" derdik. Gramer sonradan çıktı, geldi yerleşti.

O zamanlar yeni İngilizce öğreniyordum, "grammar" diye bir şey var, bizdeki dilbilgisi. Sonra gerzek bir filmde az ünlü, assolist kılıklı genç ama kart bir ablanın kendisine sarkan birini savuşturmak için kurduğu neazik bir cümlede geçiyordu; "Gramer bilginiz için teşekkürler, ama artık gitmeliyim." Basbayağı bizim grammar'ı alıp gramer yapmıştı, yuf olsundu.

Sonra bu garip kullanım gün geçtikçe yerleşti gitti, ben şaşkın gibi bakakaldım. Hala biri gramer deyince yüreğimde bir yerler sızlar, fonda bir Fulden Uras şarkısı çalar...

21 Mayıs 2009 Perşembe

"erkekler güçlü kadınları sevmiyor"


İşte yılların teranesi, işte güçlü kadınların sığınacak limanı:

"Erkekler güçlü kadınlardan korkup kaçıyor".

Neden acaba, güçlü kadın ağzını açarsa yer falan erkeği maazallah, ondan kaçıyor demek ki. Erkekler güçlü kadın sevmezler zaten, çünkü güçlü kadınlar her şeyi bilir, kendi ayakları üzerinde dururlar, hiçbir şeye ihtiyaçları yoktur ve erkekler needy sever. O yüzden hiç tahammül edemezler güçlü kadınlara. Çünkü güçlü kadınlar akıllıdır da, erkeğin yalanını şıp diye anlar, gözünün seğrimesinden aklından geçeni hemen bilirler. Bunu da hemen söylerler, adı üstünde güçlü kadın. Dikkat;

"O kadına nasıl baktığını gördüm Burak!"

"Hadi hadi yalan söyleme, kaçamağa çıktınız dimi erkek erkeğe. Kaçın kurasıyım ben, yutmam!"

"Anladım zaten aranızdaki aşk bitmemiş, sen onu özlüyosun"

diyerek adamın kafasını ziker. Gerçi güçlü kadının duyguları incineceğine adamın kafası zikilsin dimi...

Güçlü kadın aynı zamanda "dobra"dır. Bu yüzden hiç arkadaşı yoktur, "Ben çok dobrayım, hiç dolap çevirmeyi arkadan konuşmayı sevmem. O yüzden arkadaşım yoktur." lafı ağzına yapışmış, bunu hayat düsturu edinmiştir. Arkadaşı olan herkes ikiyüzlü, herkes orospudur adeta. Yalakalık ve ayılık arasındaki kalın çizgiyi farkedemez bunlar, ya yalakadır ya da ayı. Erkeklere karşı ise daima kafa zikicidirler. Erkekler kafa zikicileri sevmez. Ben de sevmem. Güçlü kadın sevmem dostum.

15 Mayıs 2009 Cuma

şişmanları sevmem dostum


Sağda solda diyet listeleri, zayıflama sırları, "hareket edin", "bol su için", "azar azar yiyin, çok çiğneyin"leri görünce şöyle bir göt kalkması, bir tepeden bakma hali geliyor bana. Bir de şu yiyip yiyip hiç kilo almayan, hem zayıf hem "slim" ablalardan olsam ne olacakmış acaba.. Ne bilim boyum filan da uzun olsa dışardan belli etmezdim ama içten içe tanrıça zannederdim kendimi kesin. Allahtan sadece zayıfım, bütün marifetim bu. Ki o da öyle yapısal bir şey değil, yesem gayet kilo alıyorum, göbeğim gayet çıkıyor. Ama durabiliyorum.

Evet yemek karşısında irade sahibi, nerede duracağını bilen bir adamım. Zayıf kalabiliyorum, formda görünebiliyorum ve kilo konusunu dert etmiyorum. Kilosuyla derdi olup da boğazını tutamayanlara sınırsız bir tepeden bakma hakkım olduğunu düşünüyorum. "Ayy gitti rejim yine" diyenlerden nefret ediyorum. Yemek resimleri görüp kendinden geçen, iskender karşısında insanlıktan çıkan, iştahla yiyip ölesiye pişman olanları küçümsüyorum. İradesiz, zayıf insanlar olduklarını düşünüyorum. Bir hastalığı, mazereti olmadığı halde şişman olan insanlar kadar biraz daha zayıf olursa daha güzel olacağı için kendine ömür boyu eziyet eden tiplere de acıyorum. Zavallılar, ciddiye alınmayı haketmiyorlar.

Peki ben süper miyim? Aynı iradesizliği yemek dışında hemen her alanda gösteren bir insan olduğum halde iradesizlik yüzünden beni bu denli küçümseyen kimseyle karşılaşmadım. Mesela zamanı kullanmak, benim için aynen şişman bir insanın kiloları gibi. Alışkanlıklarından kurtulup hep yeni biri olmaya çalıştığın halde işe yaramaz. Bir türlü az yemeyi beceremediğin gibi fazladan yediğin her lokma azaptır. Üstüne bir de kilo olur, hepten azap olur. Yine de vazgeçemezsin, defalarca dener, değişemezsin. İşte zaman kullanmak da böyle benim için, yapmam gerekenler dışında yaptığım her şey için, harcadığım vakit için her defasında köpek gibi pişman olmama rağmen asla akıllanmıyorum. Şişman adamın kat kat göbeği gibi kat kat yığılıyor işlerim. Benim aklım hala iskenderde oluyor...

İnsanları iradesi ve tercihi dışında sahip olduğu özellikleri yüzünden onları küçümsemek ahlakıma aykırı. Bu yüzden birisinin burnunu çirkin bulduğumu dillendirmekten imtina ederim, fakat şişmanlık, tembellik, aptallık, boşboğazlık, had bilmezlik böyle değildir. Kimseyi topluma tatlı dille kazandırmaya çalışmıyorum, öfkemi boşaltacak müsait bir koridor bulsam öyle yardırırrım.

2 Mayıs 2009 Cumartesi

kulaklıkları boynundan sarkan lüzumsuz tip


Walkman'in asilik sembolü bir fenomen olarak lise (hatta üniversite) öğrencileri arasında son derece yaygın olduğu zamanlarda walkman'i giymek olarak tarif edebileceğim bir tarz vardı. Alet klipsinden pantolonun beline ya da cebine tutturup kablosunu da giysinin içinden geçirerek kulaklıkları boyundan çıkardın mı senden cool'u yoktu. Üstelik dinlemediğin zamanlarda kulaklık kablosunu katlayıp nereye sokmalı zahmetinden kurtarıyor, kulaklıkları boyundan aşağı serbest salınıma bırakıyordu. Walkman'i kapatmaz, sesi de biraz açarsan yakında duran biri dinlediğin ultra cool müziği bile duyabilirdi. Bu da karizmaya karizma katardı.

Zaten "karizma" da ne hikmetse bu kareli gömlekli, kulak memesi hizalı saçlı ve giyilmiş walkman'li yıllara ait bir laftı. Bu kavramın gazıyla işyerine, danışmanlık şirketine bu ismi verenler dahi çıkmıştı. Şükür ki hepsiyle beraber mainstream'den silindi gitti, sanırım o işyerleri de battı. Şimdilerde kuytuda birilerinin arasında yolculuğuna devam ediyor olabilir.

Şu gün, müzik dinlediği alet iPod dahi olsa o kulaklığı yakasından aşağı sarkıtan adamın sıfatı basitçe "uncool"dur, Türkçe "mal"dır.

bunları da bilelim

Related Posts with Thumbnails