12 Nisan 2011 Salı

sosyal medya duyarlılığı

Her sosyal medya deyişimde dönüp kendi ağzıma bi tane çakmak istiyorum ama fiysbuk-tibitır-fifi-blogger ve pek tutulmayan, ikonu öyle siteye miteye profile hava olsun diye eklenen reddit, delicious ve diğerlerinden oluşan çok etkileşimli çok paylaşımlı internet ortamlarına mahmut diyecek değilim. Artık mahmutun bi komikliği kalmadı, "ne diyem mahmut mu diyem"e gülen de kalmadı. (kaldı mı yoksa?)

Bu etkileşimli internet ortamlarının kendine has bir kültür oluşturduğu, bir dil ve bir davranış kalıbı geliştirdiği, yeni gelenin her tanımadığı ortamda olduğu gibi burada da tutunmak için bu genelgeçer kuralları öğrenip ona göre "oynamak" durumunda olduğu umuyorum ki herkesçe malum. Malumu olmayan da bundan sonra öğrenmiş olsun da, "sosyal medyada tutunmanın on altın kuralı" gibi gebeşçe tavsiyelere uyup kendini bir hayatı olan kimsenin sallamadığı internet sitelerinde salak durumuna düşürmesin. Zaten hangi ortamın altın kuralı var ki internetli karılı ortamın olsun? Hangi arkadaştan öğrenilen "bardan ekmek çıkarma" kılavuzu işe yaramıştır ki etkileşimli kalabalık internette çok dinleyeni olmanın kanunu işe yarasın? Yalnız kafası biraz çalışan herkesin bu ortamlarda gözlemleyebileceği belli başlı temayüller var, onlar biraz da olsa heyecanlı arkadaşımıza rehber olabilir.

Bilhassa twitter'da gözlemlediğim sosyal meselelere hassasiyet, özgürlük, demokrasi, hak-hukuk gibi konularda anında refleksif tepkiler, hatta henüz cereyan etmiş herhangi bir olayın içinde derhal özgürlük-demokrasi-hak-hukuk ile ilgili olabilecek anahtar kelimelerin seçilerek olayın bu yönden "görülmesi" oldukça revaçta. Bu, kişiyi sadece açık görüşlü ve demokrat yapmıyor, aynı zamanda yeni çağın yükselen trendine uygun bir politik duruşa kavuşturuyor. En güzel tarafı da geçmişte Refah mitinglerinde rambo kafa bandıyla coşmuş olmak ya da taksimde ayakta adidas ayakkabıyla kominik dergi satmış olmak bu tür bir politik duruşa sahip olmaya engel teşkil etmiyor. Özgürlükçü demokratçı dünya görüşü adeta yeni tasavvuf, yeni mevlana gibi ne olursan ol gel diyor. Çünkü parolamız herkes için özgürlük!

Neden işe yarıyor?

İnsan hakları savunmak, savaşa hayır çekmek, özgürlük ve demokrasiden yana olmak kimseye yanlış gelmeyen, kimseyi karşıya almayı gerektirmeyecek, bir dünya görüşü olmak için gayet güvenli seçimler. Gerçekte kafalar ırkçı, ulusalcı, radikal dinci de olsa, bu ana akım özgürlüklü duruşta her görüşe yontacak bir fikir, bir yorum bulunuyor. Yeter ki beğenilmeyen görüşlere/kişilere duyulan nefret fazla açık edilmeden, mümkün mertebe demokrat söylemler benimsensin, gazeteci gibi ifade özgürlüğünün bayrağını taşıyan kutsal mesleğin mensuplarına bilip bilmeden ilişilmesin. Politikacılara ve bilhassa iktidar partisi elemanlarına giydirmek ise serbest. Gazeteci iyi, politikacı kötü, siyaset ise kirli kelime. Bir işe "siyaset karışması" sosyal medya vicdanında derhal ayıplanması gereken bir suç çünkü. Adeta siyasetten arınmış bir şekilde sosyal adalet, emek sömürüsü, insan hakları ve demokrasi üzerine yüz yıllık söylemleri bugünün hiçbir olgusuna dokunmadan, yine çok önceden kötü ilan edilmiş muktedir gibi, sermaye sahibi gibi, faşo ağa gibi belirsiz suçlular üzerine yıkılarak tekrar etmek de bu duruşun olmazsa olmazlarından. Hasbel kader bu çarka girmiş kişilerinse öncelikle kendilerini "düzenin çaresiz düzüleni" "maaşlı modern köle" gibi tanımlarla aklaması lazım ki söyledikleri ciddiye alınsın.

Nasıl çalışıyor?

Ana akım sosyal medya duyarlılığına sahip olmak için yapılabilecek en önemli şey, bu ana akım fikirleri ortaya atan kokmaz bulaşmaz, bol takipçili, bol alkışçılı tiplerin peşine takılmak. Bir konuda görüş bildirmeye çekiniliyorsa derhal bu kişilerden retweetle, bu kişilerin yazdıklarını beğenmekle ana akımı saçlarından yakalamak ve akıma katılmak da yapılması gerekenlerden. Ortada ne olduğu tam belli olmayan, nereden "görüleceği", kimin tarafında durulacağı anlaşılmayan bir olay varsa beklemek en güzeli. Ana akım kokmazbulaşmazlar bu durumlarda kanaat önderi gibi kitleye yol gösteriyor. Bir iki kokmazbulaşmazın mutabık olduğu konuda ise ana akımın diğer neferleri rahatlıkla yardırabilir, hiçbir şekilde dışlanmazlar.

Evde suyu fütursuzca israf edip yemediği yemeğin çöpe gitmesinde bir sakınca görmeyen adamın işçi eylemlerine, elmas yüzünden ölen afrikalılara içleniyormuş gibi yapması elbette hiç inandırıcı değil. Ama adamın derdi zaten o değil. Derdi insan haklarını, özgürlük söylemlerini dalga dalga yayarken biraz da kendi adını yaymak, biraz da kendini namını yürütmek, neticesinde sahip olduğu belli belirsiz kimlikle o sosyal ortamın sırıtmayan bir parçası, bir herkesgibisi olabilmek. Varolmanın kuralının siyasi görüş sahibi olmaktan geçtiğini idrak ettiği ortamda, siyasi görüşü varmış gibi yaparak bu hayattan da bir pay alabilmek. Belki de televizyonda twitter/sosyal medya dendiğinde biraz da kendinden bahsediliyormuş gibi sevinebilmek.

Zaten aidiyet ihtiyacı internetle, sosyal ağlarla beraber icat olmadı, hep vardı.

bunları da bilelim

Related Posts with Thumbnails