30 Temmuz 2009 Perşembe

Bazen tam bir gerizekalı oluyorum. Şimdi dizüstü bilgisayarı toplarken farkettim.

İşyerinde taşınma işi bitti ama yerleşme, elektrik, internat tarzı altyapı işleri devam ediyor. Bu esnada dizüstü bilgisayarlarda en azından kablosuz internete çıkılabilirken masaüstüler hepten iptal. Ben de bugün getirdim kendi makinamı, bir yandan da onu çalışılabilir hale getirmek niyetim, bikaç downloadı koydum ki biri büyük baya. Gün ortası elektrikler de ethernetler de kullanılır hale geldi fakat ben bir kablo kalabalığında sadece masaüstü makinaya kablo bulduğumdan, kablosuz internet de bu sırada iptal olduğundan dizüstündeki dosyaları taşımakla filan uğraştım. Kablo bulmaya da kasmayayım dedim. Şimdi aleti toplayıp kaldırırken çantamın gözünde "nolur nolmaz hocu" diye tuttuğum ethernet kablosuyla göz göze gelince aklımdan geçti işte bu, "bazen tam bi gerizekalı oluyorum."

Hani insan kendini bilir, "ben hazırlıklıyımdır" filan der, "olucaktı böyle bişeyim" diye aranır. Yani kendinden bir beklentisi vardır böyle durumlarda, ya da hiçbir beklentisi yoktur çekicez abi der oturur. Peki ben her geçen gün nasıl oluyor da kendim kendimi tek başıma bu derece şaşırtıyorum, kendimi her geçen gün biraz daha tanıyorum?

Aynı şeyi bi seferinde dudak nemlendiricisi için yapmıştım. "Hağasittir unuttuk lan" deyip böyle bikaç gün dudaklar çatlak çatlak gezdim anamlara gittiğimde. Çantayı bile karıştırmamışım. Dönüşte boşaltırken buldum kendisini, evet aslında yanıma almışım. Fakat almış olabileceğime kendim bile inanmamışım...

Bu da böyle manasız post olsun. Kendime not.

22 Temmuz 2009 Çarşamba

nasıl olsa parasını ben vermiyorum'cular


zuxxi.com'da vardı bu tipleme, hatırlayanlar olacaktır. İçinde bulunduğum işyeri ortamı sebebiyle ben her geçen gün daha net hatırlıyor, bu konuda doluyor da doluyorum.

Kimdir bu nasıl olsa parasını ben vermiyorum insanı? Aslında hepimizin içinde, etrafındadır. Alışveriş merkezi, lokanta gibi yerlerin tuvaletlerinde hayvan gibi sabuna kağıt havluya abanan, masadaki peçeteden ihtiyacı olmadığı halde beşer beşer alan, işyerinde klimayı gece açık bırakan, ya da ortam soğuk olduysa klimayı kapatmak yerine pencereyi açan, tuvalet kağıdını iki günde bitirip bir sonraki gelene ızdırap olan insanlar, işte onlardır. Evlerinde üçün beşin hesabını yapan bu insanlar, dışarıya çıktıklarında bir canavara dönüşürler, her yerin ışıklarını açık bırakır, bilgisayarlarını asla kapatmaz, beleş internet buldular mı download'ın gözüne gözüne vururlar. Hele bir yerde bedava yiyecek-içecek buldularsa hepten coşarlar, aldıkları yiyeceğin-içeceğin yarısını muntazaman çöpe dökerler/dökülmesine sebep olurlar.

Bizim işyerinde bol miktarda var bunlardan. Mesela bir tanesi mütemadiyen tuvalet kağıtlarını yere saçıyordu. Kağıdı bol buldum saçarım hesabı. Parasını nassolsa ben vermiyorum diye tuvalet kağıdını oraya buraya saçmasını geçtim, o tuvalet cillop gibi duruyorken nasıl bir hayvanlıkla böyle bırakmayı içine sindiriyor ona şaşırıyordum. Günün birinde çaktım maili rahat ettim, bi daha yapamadı kevaşe. Demek ki hiçbir mecburiyeti, hiçbir imkansızlığı yokmuş. Demek ki yapmasa da oluyormuş değil mi?

Bir başka tiplememiz ise buzdolabını açtığımda gördüğüm yarı dolu kola şişelerinin sebebi, baş mimarı. İbnetor açıyor şişeyi içiyor, içinde 1-2 bardaklık kola kaldıysa gazı kaçmıştır diye onu beğenmeyip yeni şişeyi açıyor. Sen de böyle canın kırk yılın başı kola istedi mi dombalak gibi yarı dolu şerbet şişelerine bakakalıyorsun, bir iki değil hem de kaç tane. Bu deyyusun "haftasonu karılarla yerim ben o parayı yeaa" diye karlı kış günü evinde kombi yakmadığını bilmesem derim ki "öyle alışmış demek, evinde de öyle yapıyor zaar". Ama yok. Tipine bakan da bunu bir şey sanır, göt.

Şimdi ben bunları uzun uzun tahlil edip karakterlerinde delik aramaya uğraşacak değilim, müsadenizle nefretimi döküyorum. Konseptimi seveyim.

15 Temmuz 2009 Çarşamba

mad men


Bu ara Mad Men'e sardım, daha doğrusu sonunda sarabildim. İki sene önce yepisyeniyken te ilk bölümlerinde bi başlamıştım ama bir şekil devamı gelmedi, şimdilerde hazır House M.D. de tatildeyken, hazır yayınlanmış iki sezon da varken yardırıyorum.

Şimdi bu Mad Men'in konusu çok çekiyo beni, 60'lar, New York, reklamcılık filan. Ne klişe dimi? Dur bi dinle ama, bu Mad Men 2007 yazsonu çıktığı sıra ben bir kitap okuyordum adı Reklamcı. Orijinal adını filan hatırlamıyorum, zaten "başyapıt" "mutlaka okunmalı, başucuna konmalı" diyecek değilim, öyle otobüste okumalık, yanında gezdirmelik bir eğlencelik olarak edinmiştim arkadaşı ve sağolsun beni yarı yolda bırakmamış, kendisinden bekleneni hakkıyla vermişti. Üstüne bir de ben bu 60'ların dumanaltı ortamının bir güzel hastası olmuştum. Zaten bir süre öncesinde 99 Francs'ın filmini görmüşüm, kafam o biçim reklam kafası o yaz. Üstüne Mad Men çıkınca hepten delirdim haliyle. İşin ilginç tarafı paralellikler burada bitmiyor, baş kahramanımızın suburban aile hayatından ajansta copy başı olmasına, sabah akşam tüketilen martini'den ulaşımın trenle sağlandığı bir New York portresine kadar Mad Men bu kitabın kanlı canlı haliydi adeta. Ya da o yıllarda New York'ta reklamcılık yapan herkes suburbda oturur, mütemadiyen sigara sarıp martini tüketirdi, bu da muhtemel.

Böylece büyük hevesle başladım amma dizinin hem havası ağır, hem konusu ağır, hem benim yüreğim dar olunca aşkımız bir başka baharda filizlenmek üzere azalarak bitti. Heç ağır dizi seyretmemiş değilim, beni yargılamayın, Lost'a Heroes'a benzer bir şey değil, olsa söylerim. Neyse, kısmet oldu aşkımız yeniden filizlendi bu ara. Yatmadan önce yüz Mad Men darbesini almadan uyuyamıyorum, hatta uykuları unuttum. Bazı konular var ki tek başına seyrederken aklımda biriktikçe birikiyor, zihnimi muntazaman dürtüyor. Onları yazmazsam eksik kalırım.

- Her yerde bolca yazıldığı/değinildiği üzre 60'larda erkekler için kadın eğlencelik bir nesne. Evlenilecek kadın ile eğlenilecek kadın ayrımı son derece keskin. Ofisteki sekreterler eğlenilecek kadın mesela, bizim reklamcıların karıları evlenilmiş, yüce kadınlar. Hatta Sterling amca metresçi takıldığı Joan'a "sen olmasaydın evliliğim biterdi" gibi bir cümle kuruyor. Bir evlilik kurtarma aracı olarak sekreter şeyetme, alan razı veren razı. Joan'ınsa tüm fettanlığına rağmen "karını boşa beni al, evi üstüme yap" gibi ihtiraslarının olmayışı dikkat çekici. İstese Sterling'in donuna kadar alabilir oysa ki.

Joan istesin ajansı üstüne yaparım.

- Sterling çok itici bi pezevenk. Don Draper'la hem kankiş canciş takılıyor, hem de karısına alenen tacizde bulunuyor. Arkanı dönsen s.ker alimallah öyle bir tip. Saçları da gri/beyaz-kır ama boyanarak yapılmış sanırım, yaşlı mı genç mi belli değil.

- Rachel Menken gibi iş güç sahibi kadın ne ev kadını ne de sekreter gibi bir şey olmadığından erkeklere error verdiriyor, tanımlanamaz bir yaratık adeta.

- Cooper amcanın ofisine ayakkabılar çıkarılarak giriliyor, etnik midir kültürel midir nedir henüz bilmiyorum yani ben seyrettiğim bölümler itibariyle.

- Bi bölümde göbekli abilerden biri "what's with the mouse ears" diyerek sekreter Peggy'i gösterdi, o gün bugündür kızı görünce aklıma geliyo ehi ehahah fare kulak...

- Don Draper çok cool bi adam bunda cümle alem hemfikir. Nobody ever lifted that rock.

"what's with the mouse ears?"

- Dönem dizisi olarak yardırıyor abicim kadınlar makyajlarından saçlarına, tiplerinden iç çamaşırlarına kadar eski fotoğraflardan fırlamış gibiler.

- Pete Campbell tam bir ambiti, karısı ondan da beter. Kapak olmuş. İçimden bi ses bu karakteri ilerde sevdirmeye çalışacaklar diyor, o kadar uyuz oluyoruz ama..

- Don Draper'ın karısı ne uyuz bişey. Tam kezban, amerikan kezbanı. Güzellik de bir yere kadar. Ama Don da çok çektiriyor buna, dizi başladı başlayalı bi kere orgazım oldu olmadı kızceyiz. Nevrotik olacak bu gidişle.

- Bets'in kankası hamile komşu House'da son sezon tüylerimizi ürpertmiş karakter Amber(ı da oynuyor aynı zamanda. heh). Yeni gelin modunda takılıyo burda.

- Herkes sigara içiyo lan emzik gibi, Don Draper'ın uyuz karısı elinde bulaşık eldivenleriyle de içti ya bunu, orda bittim ben.

- Bizde şey vardır ya "toplumumuz ikiyüzlü efendim, erkek yapınca elinin kiri, kadın yapınca namus elden gitti", hah 60larda amerikalılar da aynen böyleymiş. Sen Don Draper, Sterling karına yavşadı karın Sterling'e iş atar gibi oldu diye bir köpür bir küplere bin... Kendin o hippi bi karı var onun koynundan çıkmıyon, iş mi şimdi bu?

- 60'larda swell diye bir laf var, "oo çogzel, süber" manasında kullanılıyor sanırım. Herkes swell aşşa swell yukarı, it's well'in kısaltması diye tahmin ediyorum. swell, modası geçmiş bişey sanırsam howdy doody gibi.

- Ateşli redhead Joan şişman mı zayıf mı çözemedim. Baya yuvarlak bi abla ama geçen Peggy'e zayıfla filan diyodu. Garip.

- Bi bölümde Don Draper hippi ablanın mekanında öteki hippicanlarla takılıyo, gece polisler filan geliyor bu hippiler içe doğru sçmaya başlıyolar ama bi yandan da özgürlük muhabbeti gırla. Don Draper sistem adamı falan olduğundan verip veriştiriyolar "seninki de hayat mı" hesabı, geç vakitte abimiz oradan ayrılmak üzere şapkasını alıp çıkarken bir tanesi "polisler dışarda, çıkamazsın" diyor, Don Draper ise geceye noktayı koyarken çocuğu da koyuyor "siz çıkamazsınız". Nitekim dışarda karşılaştığı polis de "gudivninsör" çekiyor kendisine.

- Don Draper çok cool adam.

Neticede 60'lar önemli bi zaman dilimi, seviyorum. Adamlar süper yansıtmışlar bir de, ufak tefek falsolar vardır mutlaka bilen görüyordur, benim bile bazen gözüme çarpan "lan?" dediğim yerler oluyor ama adamlar havayı öyle vermişler ki o havada o detay kaynayıp gidiyor. Düşünsene yani evlerdeki buzdolaplarından ofislerdeki daktilolara komple bir 60'lar dünyası kuruluyor kolay değil. İnsanların görüntüleri cidden eski fotoğraflardaki gibi, sadece kıyafetle olacak bir şey değil bu. Bana mesela Sterling Cooper binası fazla modern geliyor, bu zamana ait gibi, lan diyorum adamlar ne bina yapmış sene 1960'ta. Ama yapmamış da olabilirler sonuçta, 60'ları bilen biri "hade len ordan bu bina hiç olmamış ki asansöre bak muhah" diyebilir, ya da "yuh lan propagandaya bak süpermarketi nerde buldunuz ibişler" diyebilir. Biz sanıyoruz ki 1960 senesinde adamın mahallesinde bildiğimiz tam teşekküllü sübermarket var, güzel ve yalnız ülkeme süpermarket hangi senede girdi acaba diye düşüncelere garkoluyoruz (ben oluyorum tamam). Ya da adam gidiyor 30bin dolorese New York'ta daire alıyor, böyle detaylara takılmadan edemiyorum, hesap yapıyorum kitap yapıyorum arazi kapatsaymışız diyorum. Tabi.

Sözlerime burada son verirkene Don Draper'ın çok cool bir adam olduğunu tekrar belirtmeden geçemiycim.

Sterling Cooper'ın deluğanluları
soldan sağa Pete Campbell, gözlüklü abi, Don Draper, gayimsi İtalyan abi, mister Sterling, şişman abi

kısa kısa - nefret


- Nutellayı ekmeğe çay kaşığıyla alıp sürene kıl olurum. Çok saçma bi yöntem yani kaşığın çukurunda kalanları asla süremezsin ekmeğe, sürmeye kalksan ekmek dağılır parçalanır. Bi de o kaşığı ekmekli ekmekli bi daha sokarsa adam kavga çıkarabilirim. Kahvaltı bıçağı var, kullanılmalı.

- Serüven kelimesine çok uyuz olurum. Neden bilmem, serüven...

- Kendinden bahsetme konseptinden nefret ederim. Kendinden bahseden insanlar, bize kendinizden bahsedin, biraz kendinden bahset... Kabız görüşmeler, gereksiz tanışıklıkların indikatörüdür kendinden bahsetmece işi.

- Kendinden bahsedenler kadar ailesinden bahsedenler de, evet size diyorum. 6.5 yaşındaki yeğeninin dün ne kadar da acayip bi laf ettiği, annesinin gençliğinde ne kadar güzel olduğu filan gibi hikayeler konuyla direktoman ilgili veya anıra anıra gülünecek kadar komik değilse anlatılmasın efem istirham ederim.

- Erken kalkan insanlar, güne erken başlamak, erken kalkmayı bi bok sanmak. Ne acı. Ne fena.

- Bir parça... "sen bir parça dinlen" "bir parça da bundan almaz mısınız", "bir parça daha kalalım" parça pinçik edesim gelir.

- Kendine bayan diyen kadın ne itici, "bir bayan olarak ben", "biz bayanlar" ben nerden siz oluyorum lan, napıyosanız kendi kendinize yapın pis bayanlar...

- Çok yiyen, hep yiyen, yemediği zamanlarda yemek konuşanlar. "Offf bi şu olucaktı" "offf esas onu şurda yicen" başka mevzunuz yok mu be?

- Bir markanın çıkardığı en karakteristik şeyler, bunları matah gibi kullananlar.
Matah değil gibi öylesine kullanan kullanabilir ama çok şahane bişeymiş gibi bunu göstere göstere... teh... Ne mi, mesela Louis Vuitton monogram desenli çanta, hem de speedy. Çok zorlandın mı bacım karar verirken, iyi düşüneydin seneye modası geçmesin? Mesela Gucci-desen kırmızı yeşil bantlı çantalar. Mesela Burberry ekosesi. Mesela topuğunda kırmızı çizgi olan Prada ayakkabı. Onları hatırlayan kaldı mı acaba... Zamanında ikişer üçer tane almış olanlar naptılar onu merak ediyorum esas, fakirlere mi dağıttılar ki? Bizim okulda vardı öyle bi kız, bu ayakkabılar yeni çıktığında daha millette bi tane varken yokken iki pradası olmasıyla meşhur olmuştu. "Haa şu iki pradası olan kız mı?" şaka yapmıyorum. Hatta çocuğun biri vardı tam altı tane pradası varmış diyolardı, borsa gibi mnkym her şeyi pradaya endekslemişiz. Herifin tipi de nası mal. Düşündüm de hakiki malmış. Modası geçince çerçeveletip duvara asmıştır artık.

- Giyim kuşam demişken, Harley Davidson botlar. Motorcu musun?

- Taksit manyaklığı. Taksit taksit her boku taksit, 30 lirayı 10 takside böldüren var deseler inanırım. Yuh.

- Nasıl da unutmuşum, hatun lafı. "haağtun".

Bu böyle devam edebilir. Etmeyebilir de.

13 Temmuz 2009 Pazartesi

vakıf üniversitesi yahut özel üniversite


Sonuçları açıklanan öss ile zerrece alakası yok, demincek aklıma geldi, vakıf üniversitesi ile ilgili bişey yazıcam iki dakka (adı her ne kadar bu olsa da özel üniversite deriz biz, karşı değilim kim ne derse desin, küfür değil sonuçta heh). Yıllardır sorulur, bi de buraya yazayım dedim.

Özel üniversitede bursluysan adama köpek muamelesi çekiyorlarmış hocam, dışlanıyormuşsun feci...

Bu zavallı kompleksli anadolu çocuğu beyanatıyla nasıl mücadele ettim, yıllar yılı nasıl dilimde tüyler bitti anlatamam. Yavrum evladım, yok öyle bişey. Rahat ol sen, burslu diye alnında yazmıyor ya? Sen eziğin, kıltoroşun önde gideni değilsen sana kimse sırf burslusun diye kıl olmaz. Yine de oluyorlarsa kabahati bursta değil kendinde arayacaksın. Kendi para verdiği okula sen vermiyorsun diye adam sana düşmanlık edecek değil, anca "bedava mı sandın para vedim aldım" der, onu da sana demez. Sana mı veriyor ki parasını? Dese dese hocaya der, öğrenci işlerine der ki onu da boşver ayıdır onlar. Konuşma zaten o çocuklarla. Sen bileğinin hakkıyla aldığın bursun tadını çıkar, adam olmaya bak. Zaten bırak düşmanlığı bu halinle saygı bile uyandırırsın bak, görmesem söylemem. Çünkü burda bişey biliyoruz da konuşuyoruz.

Nedense Bilkent'in açıldığı zamanlardan beri var bu geyik, vay efendim kantinde burslular ve köpekler giremez yazıyomuş, yok otoparka kuşlar giremez yazmışlar, okula helikopterle giren varmış... Valla kantine yazı efsanesinin aslı var mıdır bilmem ama o yıllarda bu konsept pek oturmadığından belki bikaç ayıço yapmıştır diyorum, gelmiş geçmiş bütün özel okul çocuklarına kefil olacak değilim. Otoparka kuş girememe hikayesi de, gözlemlediğim kadarıyla istesen de olmaz şeklinde. Yani araban varsa bu bir kuş serisi olmaz hocam, zaten arabanın hedef kitlesi, segmenti filan farklı, üniversite ortamına uygun değil. Kanımca devlet okulunda da pek göremezsin bu arabalardan. Ayrıca Bilkent'liler kendilerine baksınlar, şahsen gördüm otoparklarını hiç de büyütüldüğü kadar ohannes değil. Ya da yıllar yıpratmış bilemeyeceğim. Benim okuduğum okula otopark yetişmezken, çevre halkı otoparkçılıkla ihya olmuşken ve bu arabaların yarısı bmw iken Bilkent'lilerin olayını çok gereksiz buldum. Tikky'leri de yeterince tikky değil bence. Yeteri kadar tikky olanlar İstanbul'a geliyor zaten orda görüyoruz. Helikopter meselesine gelince, bu sanırım doğruymuş. Ama üzülmeyin yani bazı insanların helikopteri var ve gerektiğinde kullanmaktan çekinmiyorlar, yapılacak bir şey yok. Daha doğrusu insanların şirketi filan var, helikopteri şirkete alıyorlar. Hem vergiden düşerler masraf görünür. Tabi olm şahıs helikopteri mi olurmuş saksıyı çalıştırsana... Neyse yani elalemin helikopteri sizi germesin dediğim gibi, tanışın bakın o da bir insan neticede. İnsanları helikopterle yargılamayın, bir şans verin.

Bir diğer yaygın efsanemiz ise Hocalar bursun kesilsin diye notunu kıt tutuyormuş, hoca bi takarsa keserler bursunu kalırsın dımdızlak şeklinde.

Şöyle ki, senin kesilen bursun yüzünden ödediğin para hocanın cebine girmiyor. Kestirdiği burs başına prim filan unut onları yok öyle bişey. Üniversitedeki hoca senin lisede parayla özel ders veren hocana benzemiyor pek, hele özel okulda bunlar genellikle evropa, amerikanya görmüş, genellikle hocalık nedir, bilim filan nedir bilen insanlar (bu beyana takılmayalım lütfen, "insanlık, hocalık evropada mı var amerikada mı var, insanımız, toprağımız.." diye gelmeyin bana. akademik dünyada görgü görenek aşağı yukarı böyle mealesef). Senin bursuna düşman olması için bir sebebi yok yani, işinde gücünde adam. Yine de notunu düşürdü, sebebin olduysa bu hoca, bir miktar kabahati kendinde arayacaksın kusura bakma. Böyle bir durumdaysan da git konuş, de ki böyle böyle, adam olacağına inandır karşındakini. Hoca da insan. Hatta o kadar insan ki hocaların geçemezsem bursum kesilecek iyi niyetini burslu olmadığı halde kullanan, bu şekilde ders geçen burssuz insan da gördüm. Kaldı ki sen iki sene yatmazsan, okula uğrar, azıcık da kafanı çalıştırırsan o sınırların altına düşmen mümkün değil. Neyse yani genel olarak eşek değilsen bursu kaybetmezsin, korkma.

Işık hızıyla da senli benli oluvermişiz kusura bakmayınız, ipin ucunu nerde kaçırdım bulamadım, düzeltmeye üşendim filan, idare ediniz, faydasını görünüz. Gözlerinizden öperim.

9 Temmuz 2009 Perşembe

being john hanımkız (hanım kız olmak)


Etrafta çılgın hatunların kol gezdiği devirler geride kaldı sanıyodum ben, ama hala arada bu çılgın ablalara rastlamak mümkünmüş. Biraz da ergenlik-bunalımı-driven bir olay olduğundan piyasaya adım atan ergen kızlarımızda da görüldüğü oluyor. Ol sebepten populasyon genelde sabit sayıda, sakinleri değişken.

Şimdi nedir bu çılgın hatun bi ona bakalım önce. Bi kere sürekli erkeklerle gezip erkek tekelinde bilinen aktivitelerde yer alan, önde koşup bayrak sallayan ablalardır bunlar. Hatun lafını da bu erkek kankaları diyor zaten, yoksa ben tiksinirim hatun kelimesinden. Cümle içinde kullanalım, "abi gözde çok harbi hatun". Gözde'yi ergen ben-nası-hanım-kız-olcamlarını bir kenara koyduğum grubun prototipi olarak seçtiğim anlaşılıyordur umuyorum. Gözde bir ergen değil, senin benim gibi kazık kadar kadın ama arada hoşlandığı bir herif filan oldu mu içleniyor, "ben nasıl hanım kız olucam" diye dertleniyor. Onun ağzından dinleyelim;

"Yıllardır bir herif gibi yaşadım, bira içip geğirdim, maçlarda hayvan gibi bağırdım... Yeri geldi futbol oynadım, yeri geldi karı kız muhabbetine girdim, ağıza alınmayacak küfürler ettim. Lakin artık canıma tak etti. Ortama giren herhangi bir ortalama kız karşısında eriyip biten, dibbi düşen, entel birer kılkuyruk kesilen bu heriflerin ortama ben girdiğimde suratıma bile bakmadan 'gel gel takoz (opsiyonel takma ad) biz de maç seyrediyorduk' demesi ağırıma gider oldu. Ben de hanım kız olmak istiyorum. Hanım hanımcık oturmak, beğendiğim herifleri süzmek istiyorum. Heriflerin beni süzsün, yanıma gelirken "naber lan" demek yerine muhabbeti açmak için dokuz takla atsın istiyorum. Yanımda meme göt konuşulmasından fenalık geldi lan, kendi götümden tiksiniyorum artık."

Gözde'nin iç sesi her ne kadar böyle dese de dış sesinden duyduklarımız biraz farklıdır. Hayatta hanım hanımcık, kız gibi olamaz çünkü erkek fatma olmaktan gayet de memnundur. Sadece bunun da toplumda kabul gören bir statü olmasını ister, ister ki insanlar erkek fatmaları da sevsin, "ne güzel lan, heriflerle hayvanlaşıp onlarla bir olabiliyorsun, deliler gibi eğleniyosun bravo sana" desin. Ama demezler, bu yüzden Gözde'nin erkek fatmalık müessesesini yüceltmeye, reklam etmeye ihtiyacı vardır.

"Ay bi türlü olamıyorum şöyle kız gibi... "
"Keşke ben de alışverişe çıksam, sürekli güzellik salonlarına kuaförlere takılsam... "
"Yüzümde makyaj tutamam kiiii karıştırırım sürekli ay nası duruyolar öyle..."
"Yok yok futbol bana daha çekici geliyor, gece sokakta kaldırımlarda şarap içmek gibisi yok, o huzuru hiçbir yerde bulamıyorum. "
"Erkekler daha eğlenceli, her yere gidebiliyosun. Keşke kız arkadaşım olsa yaa ama yok işte olamıyor hihihi pek uyamıyorum onlara ben."
"Ne acayip bir insanım korku filmi seyrederken gülebiliyor, bi tarafım kesilince yarama parmağımı sokabiliyorum" (dötünü kessek ona da parmağını sokar mısın acaba?)
"Sarhoş olmuyorum, yorulmuyorum, bir de geçen gün bi oturuşta 9 big mac yedim ah hah" (sana pes diyorum artık)

Bir de bi kız davranışını küçümsemeler, üstü kapalı kız olamamaktan dert yanarken kızlara bok atmalar, aynı bu taşşak burcu kadınının "normal insan gibi olamıyorum pff" halleri gibi şikayet ederken hasletlerini yüceltmeler... Ya arkadaşım, istiyorsan kız gibi olmak, kendine iki kız arkadaş bulursun rol modeli, onlarla takılırsın kuaföre ağdacıya alışverişe. Öyle biri yoksa da, kafana göre bi imaj çizer ona göre değişirsin. Neyini beğenmiyosun yürüyüşünü mü, kıyafetini mi, saçını mı, hepsinin çaresi var adım adım değiştirirsin olursun bi hanım kız. Bunda bu kadar büyütülecek, mevzu edilecek ne var bilemiyorum ki? Hanım kız olmak değil eşşek sudan gelinceye kadar dayak yemek istiyosun sen ama derdini anlayan yok.

7 Temmuz 2009 Salı

fanboy



Süper ünlü şarkıcıların, grupların, takımların böyle fanatikleri vardır onların kılığına girerler, abuk subuk aksesuarlar, fan'lıkta kendini aşmalar gözlenir bunlarda. İnternette birbirimize gönderip "la la bak la" dediğimiz türden resimleri vardır. Kendini Michelin adam yapar, ne bilim bi şarkıcının aksesuarı vardır aynısını evde yapmıştır adam, garajında Elvis elbisesi dikmiştir... Böyle adamları görünce anıra anıra gülmek yerine bir üzülürüm, hafiften balatayı sıyırmış, loser tipler olurlar çünkü. Hayatta pek bir amaçları yoktur, konserlerde, gösterilerde bir enstantanedirler, bundan hoşlanırlar sanırım. Kılıkları böyleyse evlerinin kimbilir ne halde olduğunu filan düşünürüm ben de, bilgisayar başında manyak gibi arşiv yapıyodur bunlar derim. Buruk bir gülümseme belirir yüzümde, hemencecik uzaklara dalarım.

6 Temmuz 2009 Pazartesi

yazık oldu tarkanım megastarıma


Birbirinden möhteşem patlamalı çatlamalı, ağlamalı çıldırmalı Michael Jackson konserlerini gördükçe aklıma Tarkan geliyor. Böyle ağlayan patlayan kızlar, kendini paralayanlar falan, ayı gibi bodyguardlar insan itekliyor, Tarkan'ım megastarım sahnede kıvılcımlar önünde göbek atıyor böyle... Vardı dimi bunlar, ne günlerdi be... Sonra Tarkan işleri büyütmeye karar verdi, madem memleket çapında bir megastar oldum, niçin dünya çapında olmayayım dedi vurdu kendini amerikanya yollarına.

Tarkan'ımız megastarımız artık bir dünya starı olmak üzereydi ve sanki kendimiz megastar oluyormuşçasına sevinçliydik. Konserlerde bayılan kızlar, bodyguard olmuş abiler, herkesler çocuklar kadar şendi. Tarkan'ın İngilizce dersi alması, evimde yemek pişiriyorum öyle mutluyum ki demeçleri basında yankım yankım yankılanıyordu. Mustafa Sandal'a, Serdar Ortaç'a hepten burun kıvırır olmuş idik.

Bir ara çişim geldi filan demişti de böyle yerden yere vurulmuştu, çok çılgındı Tarkan çok.

Bi yerden sonra takip etmeyi bıraktık sanırım, epey bi zaman sonra bi şarkısı baya hit olmuştu Fransız kılıklı kızlar öpücük atıyordu aha dedik bu defa oluyor işte Tarkan geliyor dedik lakin o işin arkası gelmedi. Tarkan dünya çapında ünlenmişti ünlenmesine ama tek şarkılık bir şarkıcı olabilmiş, summer hits vol.143512'lerde yer alabilmişti. Bir lilali kadardı ancak tanınırlığı.

Sonra Tarkan ardı ardına albümler çıkardı. Birinin adı Karma idi, anladık ki Tarkan'ımız bu sürede amerikan model karma marma bir şeylere vermişti kendini. Memlekette olduğu dönemlerde de efendi şarkıcı olmak adına -ya da ne bileyim karma canına okumasın diye belki- hep böyle akıllı uslu demeçler verdi. Ağzından bir "Serdar önce kaşlarına baksın hihohi" ya da "Kenan kim nambır vanım ben" lafı alamayan magazinciler de Tarkan'ın peşini bıraktı. Magazin adına tatsız tuzsuz bir adamdı Tarkan, "çok seviyorum, çok beğeniyorum" ya da "sanatımla gündeme gelmek istiyorum arkadaşlar" tarzı laflar geveliyordu suratında aptal bir gülümseme ile.

En son çıkardığı albüm de TDK tarafından deyimlerimizi kullanması sebebiyle sanırım abuk bir şekilde ödüllendirildi. Bir pop idol, bir megastarın sonu bence budur. Niye diye sorma öyledir. Yine de ben kendisini kariyerinin zirvesindeyken her şeyi bırakıp gitmesi, çalışması çabalaması ve cesareti için takdir ederim.

Tarkan bir dünya starı olmadı, olamadı. Türkiye'deki megastarlık payesini de ortalıkta görünmediği zamanlarda kaybetti. Trendleri izleyemedi. Sonra da ne yaptıysa olmadı. Türk pop dinleyicisi Serdar'la Kenan'la coşar iken Tarkan olduğu gibi geri döndüğünde, bir zamanlar konserlerinde bayılan kızlar bile dinlemediler onu. Bence dinlememişlerdir yani. Tarkan amacına ulaşsaydı biz şimdi bu hikayeyi detaylarıyla defalarca hatmetmiştik, şöhret basamaklarını onunla beraber coşarak çıkmıştık. Fakat aksi oldu, Tarkan dünya starlığının taşlı yollarında evdeki megastarlığı da kaybetti. Gözümüzde zil takıp oynamış bir adam oldu Tarkan, o kadar. Seyirci ne kadar nankör, sahne falan dimi?

Editto: Demin televizyonda gördüm Tarkan Bodrum'da hayranı olan bi teyzeyle fotoğraf çektiriyodu ama nasıl, teyzenin elindeki telefonu alıyor beraber fotoğraflarını çekiyor. Sonra da "olmuş mu" filan diyor. Resmen ezik şarkıcı Altuğ gibi olmuş lan...

1 Temmuz 2009 Çarşamba

hepimiz birer şarkıyız


Televizyon seyretmiyorum artisliği var ya, sana üç günde bir reklam sloganlarıyla gelen, dizi replikleriyle şakalaşan tipler bile diyor bunu "ay beeen tilivizyon seyretmöyörööm". Evinde yakalasan pazar günleri harika pazarla coşan, popstarların her birini tanıyan adamlardır bunlar ama bir şekilde inandırmışlar işte kendilerini televizyon seyretmediklerine. Belki de üstlerine varmamak lazım, gözyaşları içinde bir itiraf beklememek lazım.

Ben kendim gerçekten de doğru dürüst televizyon seyretmeyen bir insanım, Avrupa Yakası'nı bile toplamda 10 bölüm filan seyretmişimdir yeminle. Onun da bi kısmı hani bi yaz ikindileri çıkıyordu, o bölümler. Benim için ha Burhan Altıntop, ha Memoli (sahi lan bi Memoli vardı noldu ona, yalnızca iş arkadaşları momoli derdi ona), ya abicim ben bu karakterleri millete sorarak öğrendim cidden. Hala daha da tilivizyon seyretmiyorum demeye utanırım, haftada 2-3 saat seyrediyorumdur mesela. Pazar günü evdeysem cnbc-e'nin seçmecelerinden takılıyorum hatta, daha da uzuyor. Başka da ne var anasını satayım işte, Fashion tv hepten zıbıttı zaten. Hele o in&out bölümüne hastayım, önümüz yaz "bronz ten in, beyaz ten out" vallaha mı lan? Bir de şahısları in-out şeklinde göstermeleri var ki kadıncağızın davette çekilmiş süslü püslü fotoğrafının altına yazmışlar out diye, anlamakta zorlandığım bir konsept. Öbür tarafta in olanı alıp evimize mi götürüyoruz diye düşünüyorum her seferinde, içinden çıkamıyorum. Neyse...

Zaten televizyona pek ilişmiyordum, şimdilerde iyice tiksinir oldum. Eve bir geliyorum bizim evde de Bir Şarkısın Sen adlı rezalet. Bildiğin çocuk istismarı lan, bir de o çocukların tipinden filan ciddi ciddi korkuyorum ben. Galiba her gün çıkıyor böyle görünce bi acayip oluyorum. Son derece grotesk bi olay aslında, gerek Pınar Altuğ'un kızarmış tavuk hali ve fantastik elbiseleri olsun, Erol Evgin'in kafasında taşıdığı ölü hayvan olsun, her jüriye bir fosilleşmiş şarkıcı ekolü olsun... Çocukların kılığı kıyafeti ayrı bi olay zaten allaam memeleri bile olmayan kız çocuklarına giydirmişler askılı dekoltemsi elbiseleri, böyle düğünlerde koşuşan çocuklar gibiler. Oğlan çocuklarının her biri birer ibo, mini mini minyatür ibolar dolaşıyor the whole concept is a (fakin?) freak show yaanee...

Esas benim gördüğümden beri zihnimden atamadığım bişey var bu yazının tamamını onun gazıyla yazdım. Hani dedim yazarsam, dışavurum şeyedersem belkim dışarda vurduğum yerde kalır. Gözlüklü bi kız var "beeeaağğğnn böyleyiimm" diye bi şarkı var ya onu söyledi. Aslını kim söylüyo bilmiyorum da sonunda opsiyonel bi "benn böyleyim... böyleyim... " bölümü var sanırsam, höykürülerek söyleniyor. Hah anam işte o kızın koca sesini dalgalandıra dalgalandıra şarkıyı söyledikten sonra ayaklarını yere vura vura "böyleyim... böyleyim..." deyişi kulaklarımden gitmiyor günlerdir. Nasılsın? Böyleyim ben böyleyim, karışmayın lan bana, bırakhın beni... bırakhın dedim...

Bitti bu kadar.

bunları da bilelim

Related Posts with Thumbnails