17 Şubat 2010 Çarşamba

fotoğraf sevinci

Bir zamanlar çok marifetli bir telefonum vardı, Symbian işletim sistemli filan. Fotoğraf çekiyordu, video da çekiyordu, üzerine envai çeşit uygulama kurulabiliyordu. Kaç tane kurdun, kaç tane kullandın desen 1-2 tane derim, taş çatlasın 5 derim (bir elin parmağı sayısı olması hasebiyle yuvarlak rakam). Yalnız üstüme gelinirse itiraf ederim ki hiç bilmiyorum, hatırlamıyorum.

Şu anda kullandığım telefon nispeten basit bir şey, yine de fotoğraf çekiyor. Video da çekiyordur herhalde. Bak bilmiyorum bile. Çektiğim fotoğraf sayısı sınırlı, onları açıp bakıp bir şey yaptığım da yok.

Acaba diyorum ben mi çok öküzce davranıyorum, yani insanın gördüğü şeyin çık çık fotoğrafını çekmesi yönünde bir içgüdüsü var da bende mi eksik? Kim ne yapar o fotoları, dahası neden cep telefonuyla video çekilir? Arkadaş arasında komik anlar yakalayan o videolara üçüncü şahıslardan kimsenin gülmediğini biliyor muydunuz? İnternet trafiğinde hatırı sayılır bir kalabalığı oluşturan bu videolar ve bunların paylaşımı için dönen goygoyun haddini hesabını tutan gizli bir örgütün olduğunu, ya bunu biliyor muydunuz? İntikam almak için şimdiden 123451345 ergenin listesini ellerinde bulundurduklarını?

Bilmiyorsunuz. Ben de bilmiyordum. Artık biliyorum çünkü Patty teyzem yine bir çek aldı.

Fotoğraf çekme merakı ve motivasyonunu da ikiye ayırmak lazım. Birincisi hayatı saçlarından yakalayabilmek, zamanı tutabilmek (çünkü tutamıyorum zamanı), anıları/anları ölümsüzleştirmek isteyenler. Bir de sanat severler var, yolda sokakta şahane bir enstantane, enfes bir kompozisyon görürse şakkadanak çeksin ister. Sırf bu yüzden yanında tüfek gibi makina taşıyan, o makinanın yüzünden kolunu sakatlayan var. bunu çeken fotoğrafçı sakat kalmış hesabı.

Zamanı tutamayan, fotoğraf çekerek zamanı tuttuğunu sanan güruha burdan sevgilerimi sunarım. Parmak kadar bebenin burnuna burnuna makineyi sokunca ne oluyor onu da sormak isterim. Yavru daha bir yaşında değil ama hakkı sayılır arşivi var. Kim ne yapacak bunları, kim dönüp bakacak bilmiyorum. Benim bebekliğimde teknolojinin elverdiği ölçüde çekilmiş bol miktarda fotoğrafım var, büyükler bakınca tek hatırladıkları utanç verici çocukluk/bebeklik hatıraları oluyor. Gerçi bakmasalar da hatırlar onlar, geçen gün ne dediğini hatırlamazlar ama "ay o gün ne çok ağlamıştın"ları video gibi kaydetmişler, bozuk video gibi, içine hayalet girmiş video gibi olur olmaz zamanda çalmaya başlarlar.

Buradan hareketle, dellenip çocukluğuna ait bütün görsel materyali yok eden yetişkin diye bir film klişesi icat ettim. Yapılırsa harika klişe olur bence.

Bugün ortalama bir bireyin ortalama 245245 tane fotoğrafı var, bunların sadece ortalama %78i facebook'ta. Kalanı sabit disklerde, telefonlarda. Artık bir bilgisayar çalındığında üzüldüğümüz tek şey içindeki bikinili fotoğraflarla ayıpçı videolar. Ünlü pornoları çalınan ünlü telefonlarından yayılıyor.

Ulan bi fotoğraf çeken cep telefonundan nereye geldik. Aslında bana anlamsız gelen her ortamda telefonunu/fotoğraf makinesini çıkarıp çikita çikileta diye fotoğraf çekilmesi. FotoMakinasız tatile gidilmemesi ve o fotoğrafların da aslında kimseye bir şey ifade etmemesi. Ben mesela, belli bir yaştan sonra o anıtın bu meydanın yanında durup fotoğraf çektirmenin gereksizliğini kavradım, artık yapmıyorum. Ne bir başkasının bu tarz fotoğraflarına bakmaktan hoşlanıyorum, ne kendimin. Fakat işte elalem delirmiş gibi her yerde kendi fotoğrafını çekmekten, kendi fotoğraflarından koleksiyon yapmaktan bıkmadı. Bunu anlayamıyorum. Kafam çok karışık.

buradan konuyu egolarımıza getireceğimi sanan da çok yanılır.

Böyle fotoğrafını çekip sağa sola koysalar çok mu iyi?

16 Şubat 2010 Salı

kariyer

İş hayatına başladığım yer gayet düz adam işi, gayet ortadan; üniversiteden mezun oldum, okuduğum şey neyse onu yapacağım bir işe girdim. Halbuki birtakım renkli insanlar, bambaşka camialar var. Mensupları bugün medya, reklam, acans uuuv tarzı ortamlarda köşe taşı olmuş, dart oynanan ofislerde yaşıyorlar. Hikayeyi sorsan çoğu iş hayatına garsonlukla, palyaçolukla, terzi çıraklığıyla başlamış.

Tabii buradan bakınca iş şahane bir başarı hikayesi, "garsonluk, dj'lik, perukçuda çıraklık yaptım" ve ardından hobi olarak başlanan kreatif işler, teklifler, rengarenk tesadüfler, 10-15 senede gelişen akıl almaz bir hayat hikayesi... Bir de bize bak minakoyim, işe junior olarak başladığın dal neyse onda takıl, 15 sene sonra kariyer basamakları bulunan bir şirketteysen iki basamak yüksel müdür ol, yok kariyer basamağı olmayan uffak şirketteysen tatmin edici maaş, yıllık izinde kolaylık, işyerine naz geçmesi imtiyazına sahip ol. Başka? Hobi olarak fotoğraf çek, dil öğren, seyahat et, dans et. Bu.

Hayata başladığın yer ne kadar ortalamaysa, varacağın yer de o kadar ortalama. İki nokta arasındaki mesafe ise ölçmeye değmeyecek kadar can sıkıcı.

Nasıl ama, gerekirse içime YılmazErdoğan kaçmışçasına tespitler yapabiliyorum, ama terbiyemden yapmıyorum.

6 Şubat 2010 Cumartesi

vav (ecnebinin wow dediği)

Az evvel gördüğüm en ilginç, en tuhaf, ömrümün en çocuk, en kısa, en uzun tanışma mesajını aldım. Site bir dating sitesi, muhteşem bir yer. Her gün yepyeni tadlar, heyecanlar buluyorum. Görelim.

"özel

Merhaba, Kısacası Ben Buyum Xxx Yyy ZZZ (D.T.1979 TÜRKİYE), Ttt Üniversitesi Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi İnş Müh Bölümünü Bitirdi. Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği İnşaat Mühendisleri Odası üyesi...Öğrencilik Döneminde Üniversitede Karıştığı Bir Kavgada Almış Olduğu Dört Ay Cezayi Sn, Recep Tayyıp ERDOĞAN'ın 26 Mart 1999'da Girdiği ve 24 Temmuz 1999'a kadar kaldığı Pınarhisar K.1 Tipi Kapalı Cezaevi İle Aynı Koğuşta 4 ay Cezaevinde Kaldı. A.B.D New York Üniversitesinde,Yüksek lisansnı Tamamladı Daha Sonra Ülkesine Döndü. New York Üniversitesi New York Şehrinde Bulunan Özel bir Üniversitedir. Siiznle Tanışmak İsterim Sevgiyle..."

Sevgiler benden olsun, dating sitesine özgeçmiş bırakan adam.

Biri bizimle kafa buluyor sanan çok yanılır.

bunları da bilelim

Related Posts with Thumbnails