31 Ocak 2017 Salı

küçük mağara adamı

Bugün sizi küçük mağara adamı ile tanıştıracağım. O sizin arkadaşınızın çocuğu. O sizin parkta gördüğünüz bir çocuk. O alışveriş merkezlerinde sıkıntıdan çareyi kendini paralarcasına ağlamakta bulmuş çocuk. O küçük bir mağara adamı. Asla konuşmaz. Bakışları donuk, hareketleri teklifsiz ve sarsak.

Mırıl Hanım'dan önce küçük insanlarla herhangi bir mesaim olmadığı için küçük mağara adamıyla tanışmam da ufaklığın park yaşlarına rastlar. Bizim bebenin elinden teklifsizce oyuncağını alan, eline geçirdiği herhangi bir odunla sağa sola vuran ve bundan herhangi bir keyif alıp almadığı belli olmayan bu canlıların varlığı yanlarında bulunan anne/anneanne/babaaanne tavrını koydukça anlam da kazanıyor. Daha öncesinde çeşitli kapalı mekanlarda ağlamaktan patlayan çocuklarla pek ilgilenmezdim. Ne çeşit yaratıklar olduğu hakkında pek de fikir yürütmemiştim. Şimdi biliyorum ki onlar, şehir hayatının hiçbir şekilde medeniyet öğretmediği insanların yetiştirdiği yavru mağara adamları. Konuşamaz ve izin isteyemezler. Bastıkları yeri bilmez, düşünce ve canları sıkılınca, acıkınca ve de susayınca ancak ağlayabilirler. Evde anne babalarına, okulda çocuklara vururlar. Anne babaları da onlara vurur. Bazen şakalı, bazen ciddili. Bazen öyle olur.

Bizim bebe ise yerde karınca görse seyre dalan, "rahatsız olabilir" dediğiniz için kedileri usul usul seven zavallı bir hanım evladı. Bir gün parkta üzerine hungamunga diye gelip hiçbir şey söylemeden elinden oyuncağını kapıveren bir yaratık görünce haliyle çok şaşırdı. Ota boka ağlayan bir çocuk olmadığı için dönüp bana baktı. Ne diyeyim? 2-3 yaşında çocuk bunlar, bizimkine "Oyuncağını çok beğenmiş" filan diyorum ama yemiyor. Huysuzlanmaya başlayınca "Geri verecek" diyorum (çünkü 2 yaşında bir çocuğa daha uzun cümle kurmak akıllı işi değil) fakat vermiyor küçük mağara adamı. Kendisine beklediğimiz üzere söz geçirilemiyor. Bir yanda ben bebemi "baktı, verecek" diye avutmaya çalışırken diğer yanda diğer bebenin bakıcısı elinden oyuncağı almak için dokuz takla atıyor. Neticede sinir harbine daha fazla dayanamayıp oyuncağı elinden zorla alıp bizimkine veriyorlar.
Bu defa küçük mağara adamı yaygarayı basıyor. Bizim bebe "neden ağladı" diye soruyor, ben ise çoktan uzaklara dalmış kafamı tuta tuta "anam anam anam" diye parktan koşarak uzaklaştığımı hayal ediyorum.

"Üzülmüş galiba. Gel salıncağa binelim"

oyuncak paylaşma gerginliğinin hemen akabinde taraflar

Başka günler, çok defalar, küçük mağara adamları elinden oyuncağını, çiçeğini, ya da herhangi bir şeyi çekip alıyorlar. Artık sorar oluyor, "neden öyle yaptı?" fütursuzca gömüyorum "çünkü ona öğretmemişler". Genellikle de duyulacak şekilde. Biz öğrettik hanımlar beyler, siz öğretmemişsiniz. Bunu yüzünüze vurmaktan kaçacak değilim.

Peki, isteseler vermez mi? Elbette verir. Bazen de vermez. Kendi bileceği iş. "Ama neden vermiyorsun kardeşe?" Allahallah, nereden kardeş oluyormuş, bu bir. Mal benim, ister veririm, ister vermem, bu da iki. Terminolojiye hakim olsa bunu diyecek küçük bir insanı yapmak istemediği şeye zorlayacak değilim. Biz her isteyene arabamızı, bilgisayarımızı veriyor muyuz? Vermek istemediğimizde  "ama niçin vermiyorsun kardeşe?" deseler bunun aynısının küfürlüsünü söylemez miyiz? Bizim arabamız, bilgisayarımız ne ise onun da oyuncağı o. Çocuğu önemsemek, dünyasını anlamak demek ona boyundan büyük doğumgünü partisi yapmak demek değildir efendiler! O oyuncakla ne yapıyor ve onu dünyasında nereye koyuyor onu takip edeceksiniz. Zor geliyorsa al sana küçük mağara adamı.

Şimdi diyeceksiniz ki "senin bebenin mizacı sakinmiş, gel de bizimkini gör" NAH sakindir. Bizim bebe var ya, inatçı eşşeğin tekidir. Bunun inadından çektiğimi bir anlatsam oturur ağlarsınız. Ama işimiz ajitasyon değil, zorlukları nasıl yenip engelleri fırsata çevirdiğimizi hehehehe... Neyse, bugün güzel gömdük, içim rahatladı. Bir sonraki yazıda da engelleri nasıl fırsata çevirdiğimi anlatırım. Şaka şaka.

2 yorum:

ege dedi ki...

çocuğum yok ama benim bile gözlemlediğim kadarıyla feci doğru tespitlerle gömen bir yazı olmuş, hakkaten etraf mağara adamcıkları/cırlak prensesler ile dolu. kendisiyle çocukken 2 dakika ilgilenilmemiş insanların doğal cehaletini bir kenara koyalım, sosyal hayatta gayet terbiyeli insanların evladına terbiye vermemesinin adı 'özgür çocuk yetiştirmek' olmuş. bu konuya da bi şeyediver bacım, anlamakta zorlanıyorum valla.

hevesli bardak dedi ki...

"Bu çocuklar neden böyle oldu"su çok derin konu... Aslında internetlere bakıyorsun herkes harika anne baba, her şey biliniyor ama "özgür olsun şımarık olmasın" diye bir ayar yok. Aslında benim kafamda başka bir ayar daha var, "köşe yastığı değil çocuk" ama ayarları birbirine karıştırmadan nasıl anlatayım onu bilemiyorum.

bunları da bilelim

Related Posts with Thumbnails