17 Temmuz 2010 Cumartesi

ecnebinin guilty pleasure dediği

Sonu güzel bitti diye Aşk-ı Memnu'ya başladım, yepisyeni, 2008-2010 versiyonuna. Karakterleriyle, kabız diyalogları, ilerlemeyen olaylarıyla içimi bayan bu uyuz diziyi geceleri gizli gizli yuuutubdan seyrediyorum, üstünde "meşhur öpüşme sahnesi!" yazan dvd'lerden alacak kadar şuursuzlaşmadım. Baskıyı kaldırabilecek durumda değilim diyelim. Özgüven üzerine edilecek bir çift lafım vardı, yazayım diyordum, şimdi yazsam ne kadar inandırıcı olur bilmiyorum.

ilk sezondan bir tekmil alalım

Romanı okumuşluğum yok, dizinin de, bölük pörçükleri de toplasan 5 bölümünü seyretmişimdir. Yanımda biri varken iyi oluyor, bedavadan dedikodu çıkıyor çünkü. Onun lafına, bunun saçına, ötekinin hıyarlığına kulp takıyorsun. Ne kadar "zamana uyarlanmış" da olsa çünkü, karakterler hala saf, hala küt, hala köşeli. Kağıttan kesme derinliksiz hatlarıyla romandan henüz fırlayıp gelmişler. Elbiseleri, davranışları eğreti; bakışları, hareketleri donuk. Hala yabancılıyorlar etraflarını, 100 yıl dondurulmuş da yeniden uyandırılmış gibiler. Yine de aşkları, hırsları, kırgınlıkları, eksiklikleri sahici. İnsanlıklarının hamurunda bulunan hasletleri zamansız çünkü.

Seyrettiğim son bölümler, Bihter'in ve aşkının sonunun geldiği, etrafındaki alanın iyiden iyiye daraldığı zamanlara geliyor. Romanın sonunu da Alper'e anlattırmıştım, o kadar seyretmeyecektim o kadar okumayacaktım ki, neymiş bunun olayı, nası hikaye bu diye kestirmeden gitmeyi tercih etmiştim. Normalde böyle bir saygısızlık etmem, ama herkes Aşk-ı Memnu konuşurken kitapçıdan gidip Aşk-ı Memnu'nun -kimbilir Twilight çakması dizi afişi kapaklı yeni bir basımını mı- satın almak yemiyordu. Özgüven olayı işte. Kendini haddinden fazla ciddiye almak, yersizce, zamansızca önemsemek.

Yeni senaryo uyarlanırken zaman tüneline sokuldu, Behlül'e operacılar tuluatçılar değil de mankenler ekleştirildi diye beğenmeyen çok olmuş. Romanın özü, o kapalı hayatta, Bihter'in hem gerçekte hem de metaforik olarak köşeye sıkışmışlığında ve yadırganan ahlaktaydı belki ama aradan 100 yıl da geçse, şartlar farklı da olsa, bu zamanın Bihter'leri de yasağından aşık olabilir, daha duvarsız bir hayatta da köşeye sıkışabilirlerdi. 100 yıllık bir Bihter'le özdeşleşemezdik, onu hor görür, akıl vermek isterdik. Yeni Bihter'e de akıl veriyoruz, ben veriyorum, sonra da onunla bir olup ona ağlamaya kalkıyorum. Kabahatlisi de pms oluyor.


Son bölümlerde "oh ulan sonunda foyaları meydana çıkacak, Bihter de Behlül de cezasını bulacak" genel kanaatinin aksine, son dakikaya kadar Bihter'in bir şekilde kaçacağına inanmak istedim. İyiler diye gösterilen, herkesin de bağrına bastığı şabalak sürüsünün ağzı bir karış açık kalacak, Bihter hepsine golünü çakacak, rezaletin faturası da karaktersiz Behlül'e kesilecekti. Öyle olmalıydı, çünkü Bihter gerçek, Firdevs gerçekti ama Nihal, Behlül gerçek değil gerzekti. Sadece kafası çalışmadığı için "iyi" görülüp sevilen karakterlere her ortamda kılım zaten, sanki onların inatları, hırsları, ihtirasları, nefretleri yokmuş da hepsi birer iyilik meleğiymiş gibi. Sanki ellerinden gelse onlar da "kötüler"e kötülük etmeyeceklermiş, kabiliyetsizliklerinden değil de erdemlerinden elleri armut topluyormuş gibi... Ezik Beşir'in hayatını son anında anlamlandırmaya çalışması, uyuz Matmazel'in sabreden derviş gururu, ne oldum delisi aptal Nihal'in kendini hala saf, herkesi hala kötü gören ergen çiğliği ile sebep oldukları kötülük değil de birer meziyet çünkü.

Bu yüzden bu seferlik Bihter'in hakkı Bihter'e verilsin istedim. Vazgeçmediği için. Hayatın, herkesin karşısında durup, savrulmayı reddettiği için. "Yasak" aşkını alkışlamıyorum, hastalıklı inadına, tutkusuna bayılmıyorum ama "aşkımı/acımı kalbime gömerim" ezikliğini erdem sanmaması bile yeteri kadar asil. Romanda onu ölüme götüren motivler farklı anlatılmıştır belki, ben diziden bunu anladım. Anladığım şeyi de sevdim.

Bihter inadı. Laf aramızda bu sahneyi çok sevdim. Bol hormonlu, gençler arasında görmek istediğimiz cinsten.


Finali utanmadan canımı yakan bu yeni Aşk-ı Memnu'nun eski dizisine bakınırken yeni dizinin ilk bölümlerine denk gelip, olayı nasıl başlatmışlar merakıyla seyretmeye başladım önce. Bihter'in o mezarlıkta biten hikayesi, o mezarlığa gömülen "yeni" hayatı, yine o mezarlıkta başlamış meğer. Ağırbaşlılığıyla olgun adamın gönlünü kazanan kalbi kırık Bihter, acılı Bihter'e verdiği teselliyle sarıp sarmalayan Adnan, ölmüşlerine ağlarken birbirlerini bulmuşlar. Birlikte bir hayal kurmuşlar. Bunları ben yazmıyorum hep pms düşündürüyor ben yazıyorum ha. Sonrasında evlilik, Adnan'ın meraklıları sürüsünün koro halinde göz süzmesi; Firdevs'in hesapçılığından, Matmazel'in ezikliğinden, Nihal'in salaklığından susması. Ortak yanları, sinsice sıralarını bekleyip sırayla bu evliliğe musallat oluşları. Sevdikleri adamı bir başka kadına kaptırmanın öfkesini bastırarak diş bilemeleri... Bihter ise, sevdiği adamın bir başkasıyla evlendiği o anı görmek yerine ölmeyi tercih etti. Bu açıdan bakılınca, "sinsi, sevimsiz iskeletor" Bihter'in aslında en harbisinden bir delikanlı olduğu da görülüyor.

Neticede, bu hikaye nasıl başlamış, kim kimmiş, neden bunlar sürekli birbirlerine göz süzerken arkadan gergin gergin müzik çalıyor diye merakımdan gele gele 8. bölüme kadar geldim. Anlamadığım bir şekilde bu uyuz dizinin 90 dakikalık bölümde tek bir günü bile anlatamıyor olması bana batmıyor. Mesela Hilmi Önal'a bayılıyorum -kendisi bu versiyonda icat edilmiş bir karakter- saraydan çıkma gibi değil de, senin benim gibi "nası da kodum çocuğu" ağzıyla konuşmasına, demode kafalara giydirmesine hasta oluyorum. İçten pazarlıklı huysuz cadı denen Bihter'in yeni bir hayat kurma çabalarına inanıyorum, annesinden kurtulmasını, yeni ailesine kendini sevdirmesini istiyorum. Uyuz Nihal'in ağzına ağzına vurmak istiyorum, ilgi çekmek için yaptığı tutarsız hareketleri, sürekli olmuş gibi konuşup bir gıdım da olmadığını gördükçe onu da sevip özdeşleşenlere karşı daha da cinleniyorum, cinnetleniyorum. Behlül'ü çocukların abisi, Bihter'in hastası olarak görmek hoşuma gidiyor. Bihter Behlül'ü yamulttukça yamultsun istiyorum. Umarım hakkıyla yamultmuştur geçmiş bölümlerde.

Bir yerlerde ikiyüzlülüğün, beceriksizliğin ve aptallığın cezalandırıldığını görmek istiyorum. Değilse oturup kendim yazıcam bak.

İnce vücutlu bir kimse, götten bacak da olsa mankenlik yapabilir. Aşk-ı Memnu bu bakımdan bütün götten bacaklılara umut ışığı oldu.

Aşk-ı Memnu kadınlarına giydirilerek göze sokulmaya çalışılan Türkiş tasarım elbiseler. Adeta 90'lardayız da Issey Miyake memleket toprağına ayak basmış. Yemezler.

Bu Behlül'ün tipi ilk bölümlerde iyiymiş, son zamanlar iyice bir ablak, bir dobik surat olmuştu. Either way laz uşağı tipini sevmem. Yanlış anlama olmasın.

4 yorum:

sanitabant dedi ki...

Abooo bayıldım yazına. Çünkü ben de bihteri, hilmiyi sevip nihalgillerin ağzına vurası gelenlerdenim ve bu uğurda çok dışlandım, hor görüldüm, kötü kalpli dönem adamı ilan edildim. Hislerime tercüman olmuşsun hevesli bardak, yalnız değilim yihuuu:)

Mystery dedi ki...

nası da okudum bi solukta. süper olmuş yazın ellerine sağlık. söylediklerinin geneline de katılıyorum :)

Elmoş dedi ki...

Dizide kostümler, mekanlar, arabalar, çantalar ve diyaloglarla hissettirilen zenginlik, Sibel Arna'nın "35 metrelik teknemiz, süper lüks dadımız, yumurta yemeyen evladımız" benzeri bir sonradan görmelik geçidiydi, o fena. Ama anladığım kadarıyla Aşk-ı Memnu'daki kostüm sorumluları (giydirenler), başka dizilerdekilerden nisbeten başarılıymış.

hevesli bardak dedi ki...

sanitabant, mystery, teşekkür ederim (: gerizekalılara ölüm.

Elmoş o kostüm olayları gördüğüm kadarıyla ilk bölümlerde çok ağırlıklı değilmiş. Yayınlanırken seyrettiğim son bölümlerde "tasarım tasarım" diye bağıran abuk subuk kıyafetler, başta Nihal, dizi halkında genel bir sonradan görmelik paçalardan akıyordu. Her lafta bir zenginlik vurgusu da herhalde senaristlerin beceriksizliği, "zengin hayatı öyle oluyor zaar" şekli yazmışlar işte. Garibanın zengin tasavvuru.

Yalnız elbiseler çok çirkin ya, şu yukarda pembe koltukta uzanan Bihter'in muhteşem bacaklarını sonradan farkettim. Elbisenin uydurukluğu gözümü aldı zira.

bunları da bilelim

Related Posts with Thumbnails